24 Mayıs 2018 Perşembe

DEMOKRASİ'NİN İNFAZI 27 MAYIS! "İnönü MBK subaylarına 'Başladığınız işi bitirin' demiş" Tarihçi-sosyolog, araştırmacı-yazar, H. Emre Oktay [SORU: 12 Eylül ve 28 Şubatı mahkûm edenler; 27 Mayıs'ı yargılamaktan neden ve niçin korkarlar?..]

İŞTE, KORKUNÇ GERÇEK BU!..: 'İnönü MBK subaylarına "Başladığınız işi bitirin" demiş' 

27 Mayıs darbesinden sonra gözaltına alınan ve Yassıada'da işkence sonucu hayatını kaybeden dönemin İstanbul Emniyet Müdürü Faruk Oktay'ın oğlu Emre Oktay, 13 yaşında şahit olduğu darbe dönemini anlattı. (İSTANBUL-Mücahit Türetken)
27 Mayıs askeri darbesi sonrası Yassıada'da işkence sonucu hayatını kaybeden dönemin Emniyet Müdürü Faruk Oktay'ın oğlu Psikolog Emre Oktay, 13 yaşında şahit olduğu darbe dönemini Anadolu Ajansı (AA) muhabirine anlattı.
27 MAYIS
Darbeye giden süreçte "Menderes Kars-Ardahan'ı Ruslara satmış.", "Amerikan yardımları geliyormuş, Demokrat Parti milletvekilleri, hükümet mensupları bu yardımları aralarında bölüşeceklermiş.", "Polis gösteri yapan öğrencilere ateş etti ve yüzlerce ölü var.", "İsmet İnönü ordu ile anlaştı, askeri darbe yapılacak." gibi birtakım gerçek dışı haberlerin yayıldığını belirten Oktay, babasına olaylarla ilgili suçlama yöneltildiğini ve kendisinden hükümet üyelerini suçlamasının istendiğini dile getirdi.
Babasından ortaya atılan yalan haberleri de üstlenmesinin istendiğini aktaran Oktay, şunları söyledi:
"Babamdan, 'Menderes, Bayar ateş et emri verdi, emniyet de ateş etti.' demesini istiyorlar. 'Yüzlerce öğrenci öldü ve bu öğrencileri ne yaptılar?' diye soruyorlar. 'Kıyma makinelerindan geçirdiler, Konya'daki yol inşaatının altına sakladılar, kuyulara attılar. Et ve Balık Kurumu buzluklarında sakladılar.' gibi dedikodular yayıyorlar. Gerçekte iki kişi ölüyor olaylarda. Biri Turan Emeksiz, Orman Fakültesi öğrencisi. Oradan geçerken seken bir kurşun isabet ediyor. Bir de Nedim Özpolat. O da hareket halindeki tankın üstüne çıkıyor, slogan atarken dengesini kaybediyor, düşüyor. Tankın paletleri altında kalıyor. Darbeden sonra 'Hürriyet şehitleri' dediler bunlara. O 100 ölü, 5 ölüye indi. Çok paniğe kapıldılar. İstanbul Üniversitesi Rektörü Sıddık Sami Onar, 'Naaşları belki bulamayacağız ama ölülerimiz vardır.' diye açıklama yapıyor."
HASAN EMRE OKTAY
27 Mayıs 1960 askeri darbesi öncesinde İstanbul Emniyet Müdürü olan ve işkence ile katledilen Faruk Oktay'ın oğlu psikolog Emre Oktay, darbe dönemini ve yaşadıkları acıları AA muhabirine anlattı.
Emre Oktay, darbe gecesi babasının emniyettekilerle telefonla konuştuğunu ve polislere "Evladım, silahlarınızla sakın karşı koymayın, askerdir, çatışma olur." diye talimat verdiğini ifade ederek, yaşadıklarını şöyle anlattı: "Caddeye bir baktık tank gelmiş. İki cemse asker, tam teçhizatlı böyle. Bir cemse daha ve üzerinde bir küçük top. Ondan sonra projektörler. Gündüz gibi oldu ortalık. Evin etrafını çeviriyorlar. 'Bunlar ne yapıyorlar?' dedik. Ben 13, ağabeyim Ömer 15 yaşındaydı. Bayağı telaşlandık, korktuk. Elimiz ayağımız titriyor, ne oluyor? Bakıyoruz, bunlar Türk askeri. Türk askeri olunca ferahlıyoruz. Ondan sonra kapı vuruldu. İki süngülü asker ve bir teğmen gibi bir şahıs. 'Beyefendiyi karargaha götüreceğiz.' dediler. Babam da giyindi, bir telaş, bir üzüntü. Vedalaşmadık. Babacığımla son görüşmemiz. Kapıdan çıkıyor 'Baba hakkını helal et.' bir sarıl, bir şey aklımıza gelmiyor ki. Gidecek, gelecek zannediyoruz. Gitti, oradan camdan baktık cemselerden birine bindirdiler ve gitti. Gidiş o gidiş... Davutpaşa Kışlası'na götürmüşler."
"Acımasız ve kötü niyetli insanlardı"
Babasından hiç haber alamadıklarını ve Davutpaşa Kışlası'ndan Yassıada'ya götürüldüğünü duyduklarını dile getiren Oktay, 50 kelimelik mektuplarla haberleştiklerini, onların da sansürden geçtiğini kaydetti. Oktay, babasının tansiyon hastası olduğunu ve alması gereken ilaçlar bulunduğunu ifade ederek, "Davutpaşa Kışlası'na annem ilk eşinden olan büyük ağabeyimle ilaçlarını gönderdi. Gitmiş Davutpaşa'ya 'Faruk Oktay'ın ilaçlarını getirdim.' demiş. Oradan bir teğmen kalkıp eline bir vurmuş, ilaçlar saçılmış. 'Sen burayı hastane mi sandın? Defol.' demiş. Öyle insanlardı, bu darbeyi yapanlar. Hepsi büyük devrimci, vatan kurtaran, aslan gibi falan lanse ettiler kendilerini ama son derece sadist, acımasız ve kötü niyetli insanlardı." diye konuştu.
Babasına darbe öncesi yaşanan öğrenci olaylarındaki ölüm iddialarının sorulduğunu ileten Oktay, şunları kaydetti:
"Söylenen hiçbir şey çıkmıyor ortaya. Hani 200, 100 ölü? Babama diyorlar ki; 'Nereye sakladın ölüleri?' Babam da 'Ölü olsa ailesi olur, var mı bir aile? Ölüm falan yok.' diyor. Ondan sonra hakikaten anlıyorlar ölü yok, yalanmış bunlar. Bu kez babama 'Menderes'ten, Bayar'dan öğrencilere ateş et emri aldın ama sen etmedin. Ateş etseydin hepsi ölecekti değil mi?' diye sorup teyit etmesini istiyorlar. Babam 'Hayır' diyor. Tehdit ediyorlar, işkence yapıp zindana atıyorlar. Orada Bizans’tan kalan zindanlar var. Tavanı alçak, dar ve ıslak. Babamı üç gün tutmuşlar ve orada ölmüş. Diyarbakır Milletvekili Sezai Demiray, babamın doktor isteyip feryat edişine ve ölümüne şahit olmuş."
Emre Oktay, Yassıada'da, olanlardan habersiz babası bir avukat tutmak istediklerini ancak gittikleri avukatın 50 bin lira talep ettiğini belirterek, yaşadıkları sıkıntıları şöyle ifade etti:
"O zaman 50 bin lira çok büyük para. Babam bir bürokrat. Annem çalışmayan bir kadın. Yani bizim o parayı verecek durumumuz yok. Avukat iftiralara kanıp 'Bunların parası vardır.' diyor. Öyle bir sıkıntıya düştük ki bir de tedbir koydular malımıza mülkümüze. Annem ekmeklerin üzerine yağ döker, kırmızı biber dökerdi, sade ekmek yerdik. Çok zor durumlara düşürdüler bizi."
BELGE: Oktay, Babasının Yassıada'dan gönderdiği son mektupları da paylaştı...

Oktay, babasının ölüm haberini nasıl aldıklarını ise şu sözlerle dile getirdi:
"Bir gün okuldan geldik ve bir baktık annem çok üzgün. Eli ayağı buz gibi. 'Ne oldu anne?' diye sorduk, 'Birileri geldi, babanız hastaymış.' dedi. Aslında öldü demeye gelmişler ama annem öyle telaşlı ve duygulu bir kadındı ki. 'Ay ne oldu?' falan filan deyince 'Basına söyleyelim, biz söylemeyelim.' deyip gitmişler. Çünkü öldüren onlar yani. Bekliyoruz haber var mı diye. Geldiler gittiler, Kasımpaşa Asker Hastanesi'ndeymiş dediler. Hadi kalkalım gidelim derken filan bir telefon çaldı. Bir basın mensubu arıyor ve 'Faruk Oktay öldü, Kasımpaşa Asker Hastanesi morgunda, gidin alın.' diyor. Naaşını verdiler, yara bere içinde. Ağabeyim 'Bakmayın' dedi. Bütün göğsüne dipçik vurmuşlar. Sonradan duyduğumuzda Yassıada'ya götürülürken de tekme tokat dövüp, yerlerde sürüklemişler. Cenazeyi aldık ve Zincirlikuyu'da defnettik."
"Bazı çevreler adeta şenlik başlattı"
Oktay, demokrasi adına utanç verici ve hak ihlallerinin yaşandığı ortamda sevinenlerin de bulunduğunu söyledi.
Bazı çevrelerin adeta bir şenlik başlattığını belirten Oktay, "Sokağa çıkma yasağı vardı. Halk Partililer, 27 Mayıs darbecilerini ellerinin üstünde, başlarının üstünde taşıdı. Sokaklarda askerleri çevirip öpüyorlardı. Sırtlarına alıyorlardı. Hatta Menderes asıldığı zaman daha da büyük şenlik yaptılar. Bunları bu gözler gördü, kulaklar işitti." ifadelerini kullandı. Emre Oktay, darbeye gerekçe olarak sunulup propagandası yapılan haberlerin hiçbirisinin doğrulanamamasının darbecileri köşeye sıkıştırıp kızdırdığını ve bu kez iftira yoluna başvurduklarını bildirdi.
"Sınavlarda 'Demokrat Parti'nin, Menderes'in kötülükleri' sorulurdu"
O dönemde ailece kötü muamele ile karşılaştıklarını, bir gün yan apartmanda oturan Halk Parti taraftarlarının babası üzerinden birtakım sözler söyleyerek kendisini dövdüklerini anlatan Oktay, o yıllarda sınavlarda özellikle 27 Mayıs'ın sebeplerinin, Demokrat Parti'nin, Menderes'in kötülüklerinin sorulduğunu kaydetti.
Darbeler sürecini 27 Mayıs'ın başlattığını ve 15 Temmuz'un da sürecin son halkası olduğunu belirten Oktay, darbecilerin yargılanmasını istedi. Oktay, şunları söyledi:
"Yapılan suçların, işlenen cinayetlerin suçsuz kalması iyi bir şey değil. Ben bir şey beklemiyorum, kin ve nefret içinde de değiliz ama suçluyla masum ayrılsın. Mesela Cemal Gürsel'in Cumhurbaşkanlığı, Cumhurbaşkanlık değil ki dayatma. O iptal edilmeli diye düşünüyorum. AK Parti döneminde çok rahatladık. Biz eskiden 27 Mayıs'ı konuşurken sesimizi kısardık. 'Menderes' filan diyemezdik. 'Aman biri duyacak, sus.' öyleydik. 2000'e kadar böyleydi. Ama şimdi çok rahatız, rahat rahat konuşuyoruz."
"Gürsel, 'Paşam emirleriniz bizim için peygamber buyruğudur.' diyor"
27 Mayıs darbesinden İsmet İnönü ve Cumhuriyet Halk Partisi'nin sorumlu olduğunu öne süren Oktay, buna delil olarak İnönü'nün Tahkikat Komisyonu kurulma kararı sonrası Meclis'te yaptığı konuşmayı delil gösterdi.
Oktay, sözlerini şöyle sürdürdü:
"İnönü'nün TBMM'de söz alarak 'Eğer baskı rejimi kurulursa ihtilal behemehal olur. Böyle bir ihtilal dışımızda, bizimle irtibatı olmayanlar tarafından yapılacaktır.' Demek ki haberdar, biliyor yani. 'Bu yolda devam ederseniz sizi ben de kurtaramam. Şartlar tamam olduğu zaman milletler için ihtilal meşru bir haktır.' diyor. İrtibat halinde olmasa bunları söyleyebilir mi? O sırada o dönemde Kore'de bir darbe olmuş, Cumhurbaşkanı Syngman Rhee indirilmiş, ona değiniyor. Yine İnönü Meclis'te diyor ki: 'Syngman Rhee kurtuldu mu? Üstelik ordu, polis, memur onun elindeydi. Halbuki sizin elinizde ne ordu ne memur ne üniversite ne de polis var. Türk milleti, Kore milletinden daha az şerefli değildir.' Cemal Gürsel, İsmet İnönü'ye telefon açıyor. Konuşmalarının arasında 'Paşam emirleriniz bizim için peygamber buyruğudur.' diyor. Bunları da Metin Toker'in 'İsmet Paşalı Yıllar' kitabından öğreniyoruz. Metin Toker, İsmet Paşa'nın damadı, yanındaymış, yazmış."
İsmet İnönü'nün idamlara karşı olduğu, çok üzüldüğü yolundaki söylemlerin doğru olmadığını savunan Oktay, sözlerini şöyle tamamladı:
"Menderes'i 'Anayasa'yı ihlal etti.' ve 'İnönü'yü öldürmek istiyordu.' diye astılar. Bunun üzerine Menderes'in avukatları, 'İnönü'yü öldürme isteği yok. Sayın İnönü'yü çağıralım, kendisi söylesin.' diyor. Salim Başol da diyor ki, 'İnönü gibi mümtaz bir şahsiyeti bu çatının altına çağırmak sizin haddinize mi?' Topkapı'da öldürmeye niyetlendiler diye anlatıyorlar. Kasım Gülek geliyor 'Ben arabadaydım. Tamam böyle bir nümayişler oldu ama öldürmeye niyetleri vardı diye bir şey, elimi vicdanıma koyarak söyleyemem.' diyor. Bunun üzerine Kasım Gülek'i Halk Partisi'nden attılar. Bir de Muammer Aksoy'un bir anlatımı var. Muammer Aksoy darbecileri teşvik eden profesörler kurulundandır. Yeni Anayasa yapmak için Temsilciler Meclisi oluşturuluyor. Şimdi bu Temsilciler Meclisi tamamen Halk Partililerden müteşekkil. İçerisinde bir Demokrat Partili yok. Milli Birlik Komitesi'nin (MBK) bütün yetkilerini de bu Temsilciler Meclisi'ne devrediyorlar. Yani MBK'nin TBMM'den aldığı yetkileri, Temsilciler Meclisi'ne devrediyorlar. Bunun üzerine MBK'deki subaylar İnönü'ye 'Paşam şu Yassıada mahkemeleri bitmedi daha, kararlar açıklanacak. İdam kararlarının onaylanıp onaylanmamasını da Temsilciler Meclisi'ne devredelim, siz orada hakimsiniz. Ona göre istemiyorsanız onaylamazsınız, isterseniz onaylarsınız.' diyorlar. O da cevap olarak 'Başladığınız işi bitirin.' demiş."

14 Mayıs 2018 Pazartesi

14 MAYIS 1950 CUMHURİYETÇİ DEMOKRATLARIN ZAFERİ İDİ "Mehmet Arif Demirer" ANAYURT Gazetesi, 14 Mayıs 2018

14 MAYIS 1950 "CUMHURİYET'İN DEMOKRASİ İLE TAÇLANDIRILMASI" CUMHURİYETÇİ DEMOKRATLARIN ZAFERİ İDİ 
Mehmet Arif Demirer 
(14 Mayıs 2018-Pazartesi) 
14 Mayıs 1950’de gerçekleşen iktidar değişikliği Cumhuriyetçi Demokratların Zaferi idi.
Türkiye’de ilk kez demokratik bir genel seçim yapılmış, iktidardaki CHP’nin çıkardığı ve muhalefetin (Demokrat Parti’nin, DP) de kabul ettiği, çoğunluk sistemine dayalı seçim kanunu ile yapılan seçimlerde iktidar, CHP’den DP’ye geçmişti. Kimsenin burnu kanamamıştı. İsmet İnönü, Çankaya Köşkü’nü boşaltmış ve Pembe Köşk’e dönmüştü.
22 Mayıs günü toplanan TBMM Cumhurbaşkanı’nı 30 dakikada seçmişti. Aynı gün Adnan Menderes Başbakan olarak atanmış ve Birinci Menderes Hükümeti kurulmuştu.

Hükümetin ilk yıllarda başardığı işleri, kronolojik sırada hatırlayalım:
Kore’de oluşturulan Birleşmiş Milletler Askeri Gücüne bir tugay ile katılma.
18 Şubat 1952’de NATO üyeliği.
2. Dünya Savaşı sonrasında Türkiye, adım adım, Batı blokuna yaklaşmış;
1947’de ABD ile Askeri Yardım Antlaşması imzalamış (Bu antlaşma ile silah ve teçhizat yardımı almaya başlamıştı)
1948 yılında ise yine ABD ile Savaş’a katılan Avrupa ülkeleri gibi proje bazında hibe veya kredi almak üzere Marshall Planı kapsamında Ekonomik Yardım Antlaşması imzalamıştı. Türkiye’nin, Marshall Planı kapsamına alınması için ne tür gayretler sarf ettiği, 2. Şubat 1948 tarihli TBMM tutanaklarında görülebilir.
1951: ATATÜRK Aleyhine İşlenen Suçlar Hakkında5816 sayılı Kanun.
1952 – 1956: 11 Şeker Fabrikası. Birinci fabrika 1953 Adapazarı, 12 inci, Malatya, 1956
10 Kasım 1953: ATATÜRK, vefatından 15 yıl sonra vatan toprağına kavuşturulmuştur.
Menderes bu tempo ile, 27 Mayıs 1960’a kadar, Başbakan Bayar’ın 17 Eylül1938 günü Dolmabahçe’de açıkladığı yeni Kalkınma Planındaki (4 Senelik 3 Numaralı Plan) projeleri fazlasıyla gerçekleştirmiştir. 23 bin km karayolu projesini ise CHP’den devir almıştır.
14 Mayıs 1950 İktidar Değişikliği süreci Cumhuriyetçi Demokratlar (CHP ve DP) arasında başlamıştı. Ne yazık ki o süreçon yıl sonra askeri bir darbe ile sona ermiştir.
2018 yılında CHP, İYİ Parti ve DP arasında imzalanan Millet İttifakı da Cumhuriyet’i yeniden rayına oturtmak amacı ile başlatılmış bir süreçtir. İlk sonuç 24 Haziran’da alınabilir.

Sayın UĞUR DÜNDAR’ın 23. Şubat 2018 tarihli YAZISI: “ERBAKAN’ın ŞEKER FABRİKALARI”
Birkaç yıl önce Sayın Dündar ile aramızda birkaç eposta alışverişi olmuştu. O tarihte kendisine “Kamuoyunda yerleşmiş yanlış bilgilerin doğrularını bulup ortaya çıkarmakla uğraşıyorum” demiştim. Yazısında maddi hatalar içeren bir tespitine değinmek istiyorum:
“Aynı yıllarda Türkiye’ye Marshall Yardımı başlıyor. ABD kullanım dışı bırakılmak üzere olan bazı silah, askeri araç-gereç ve uçakları, bu kapsamda bize hibe ediyor. Böylece Vecihi Hürkuş ve Nuri Demirağ’ın, Atatürk’ün emriyle kurdukları yerli uçak fabrikası kapatılıyor.”
Vecihi Hürkuş 1930 – 1933 yıllarında Kalamış’taki ahşap atölyesinde birkaç prototip uçak yapmıştır. Nuri Demirağ ile çalışmamıştır.
Nuri Demirağ ise önce Beşiktaş’da bir atölye kurmuş daha sonra Yeşilköy’de kurduğu tesiste 12 adet Nu. D-36 eğitim ve 1 adet Nu. D.-38 yolcu uçağı yapmıştır. Uçak üretimine uğradığı haksızlıklara karşı her şeyi denedikten sonra, 1944 yılında son vermiştir. Hikayesi uzundur. Marshall Planı ile hiçbiralakası yoktur.

Marshall Planı kapsamına alınmak için Türkiye 1948 yılında çok ricacı olmuştur.
Şeker Fabrikası kurmak için parası ve dövizi olmadığı gerekçe gösterilerek ilan edilen, şeker fiyatına % 60 zammın tarihi 18.9.1948’dir.
1948-1952 yıllarında Türkiye Marshall Planı’ndan 373 milyon dolar hibe ve kredi, PARA almıştır, uçakdeğil.
Kaynak: Türkiye’de Marşal Planı, Dışişleri Bakanlığı Yayını, 1952.
Sonsöz: Erbakan Afyon, Ilgın, Elbistan dışında 5 fabrikanın daha temelini atmıştır.
Böylece, ATATÜRK döneminde 4 şeker fabrikası kurulmuştur:
Alpullu – Uşak – Eskişehir – Turhal.
Menderes döneminde 13 fabrika kurulmuş, 11 fabrika hizmete açılmıştır:
Adapazarı – Amasya –Konya – Kütahya – Burdur – Susurluk – Kayseri – Erzurum – Erzincan – Elazığ – Malatya. 27 Mayıs’ta temellerini Menderes’in attığı Kastamonu ve Ankara Şeker Fabrikaları inşa halinde idi.
Erbakan ise Başbakan Yardımcısı sıfatı ile 8 fabrikanın temel atmıştır:
Afyon – Muş – Ilgın – Ağrı – Kars – Erciş – Elbistan – Çarşamba.
(*) ANAYURT Gazetesi Mehmet Arif Demirer 14 Mayıs 2018