24 Mayıs 2016 Salı

Meşru Devlet, 3. Cumhuriyet ve gerçek demokrasi’de kırılma; İnsan hakları, adalet ve hukuku çökertme kalkışması "27 Mayıs'ın" Kara-kirli, kâbusun 56. yıl dönümü: 27 Mayıs 2016 - Cuma!...

27 MAYIS İSYANI; 
2. KARŞIDEVRİM, 3. CUMHURİYET’İN SONU
Meşru Devlet, Cumhuriyet ve Demokrasi’de Kırılma; İnsan Hakları, Adalet ve Hukuk’u çökertme kalkışması. 27 Mayıs'ın 56. yıldönümü, 27 Mayıs 2016-Cuma!..
27 Mayıs isyanı 56. yıl sonra öfkeyle hatırlanıyor. Demokrasiye vurulan bu "ilk darbe" nasıl gerçekleşti. İşte, 27 Mayıs'a giden günlerin kronolojisi 
27 Mayıs kalkışması, 1950'de iktidara gelen Demokrat Parti'nin  (DP)  Türkiye'yi  "baskı rejimine ve kardeş kavgasına götürdüğü" yalanı, iftirası ve aldatmacası ile Türk Silahlı Kuvvetleri içerisindeki bir grup vatan haini subayın (!) 27 Mayıs 1960 sabahı ülke yönetimine tamamıyla el koyması sonucu gerçekleşen isyan ve dış destekli bir kalkışmadır.
1950'den itibaren seçimleri düzenli olarak kazanan DP, 10 yıl boyunca iktidarda kaldı. Adnan Menderes'in başbakanlığında kurulan son hükümet; 27 Mayıs 1960'ta, sözde (haşâ) ordu adına Amerika tarafından güdülen bir avuç sergerdenin yönetime el koymasıyla son buldu.
1961'de, Yassıada'da kurulan insanlık, adalet, ahlâk ve hukuk dışı, mütegallibe tiyatrolarında, namı diğer sömürge mahkemesinde yargılanan Adnan Menderes, Fatin Rüştü Zorlu ve Hasan Polatkan haksız yere, alçakça idam edildi.
27 MAYIS KALKIŞMASININ SEYİR DEFTERİ
Adnan Menderes'in 1 Mayıs 1960'ta yaptığı radyo konuşması,
1 Mayıs'taki sokağa çıkma yasağı nedeniyle evlerinde kalan İstanbullara rağmen, dışarıda iki protesto gösterisi düzenlendi. Başbakan Menderes, radyodan bir açıklama yaparak: “Memleketimiz ne bir ihtilal karşısındadır, ne de ihtilâlin sözde haklı sebepleri bu ülkede mevcuttur" dedi. Sözde bunalımın aşılması için cumhurbaşkanının istifasını isteyen Kara Kuvvetleri Komutanı ve menfur kalkışmacıların maşası Orgeneral Cemal Gürsel'e iki ay zorunlu izin verildi ve izin sonunda emekliye ayrılacağı bildirildi.
5 Mayıs'ta, 555K parolası ile toplaşan bir grup ipini koparmış ücretli serseri, Ankara Kızılay Meydanı'nda üniversite gençliği namına iğrenç protesto gösterileri düzenledi. Göstericilerin arasına giren ve hakikati haykırmak isteyen Baş Vekil Adnan Menderes, ajan provakatörler tarafından, edepsizce, hunharca ve haince tartaklandı, rencide edildi, alçakça itilip kakıldı. 6 Mayıs'ta İsmet İnönü NATO ülkeleri gazetecileriyle bir basın toplantısı düzenledi ve serbest seçimle iktidarın değişmesini istedi. Bu sırada gezilerine devam eden Adnan Menderes 15 Mayıs'ta İzmir'de, 17 Mayıs'ta Manisa'da meydanları hınca hınç dolduran yüz binlere konuştu.
21 Mayıs'ta güdümlü Harp Okulu öğrencileri sessiz bir yürüyüş gerçekleştirdi. Bunun üzerine, Menderes, Yunanistan gezisini iptal etti.
22 Mayıs'ta, “yalan, iftira, furya, alenen tahrik ve kışkırtmanın önlenemez hale gelmesiyle” Ankara Sıkıyönetim Komutanlığı haberleşmeye sansür koydu. Gece 20:00'den sabah 05:00'e kadar sokağa çıkma yasağı ilan edildi. 24 Mayıs günü muhalefet meclisi terk etti ve mecliste konuşmalar yasaklandı.
Ülkenin içinde bulunduğu durumu açıklamak için yurt genelinde gezilere çıkan Menderes, 25 Mayıs'ta Eskişehir'de bir açıklama yaparak Tahkikat Komisyonu'nun üç ay sürecek çalışmasını kısa sürede bitireceğini belirtti. Aynı gün tahkikat komisyonu çalışmasını tamamladı. CHP’nin bütün ihanet ve kumpaslarını belgeleyen rapor, düşmanlarda çok büyük bir şok, korku ve paniğe yol açtı. Bu korku, şok ve panik ihaneti tetikledi ve hainler düğmeye bastı. Menfur efendilerinin izniyle ihaneti dehşete iblâğ ederek kalkışmayı başlattılar. 27 Mayıs günü Menderes Kütahya yolunda tutuklandı. Cumhurbaşkanı Celâl Bayar en hain ve en iğrenç ihanete maruz kalarak, kendi kapı köpeğinin saldırısına uğratıldı. Genel Kurmay Başkanı en alçakça muameleye maruz kalarak hayatı gasp edildi. Başvekil gece Ankara'ya getirildi. Ordu adına hareket ettiğini iddia edecek kadar mel’un 38 hain yönetime el koydu!
27 Mayıs saat 04:36'da Ankara Radyosu'ndan albay Hüseyin Feyzullah tarafından yapılan bir anonsla yönetime el konulduğunu bildirildi. Aynı saatte bütün kapılar tutulmuş, Cumhuriyet, adalet ve demokrasi neferleri çoktan tutuklanmıştı bile. Başlangıçta kısa bir süre belirsizlik olsa da, bir süre sonra darbecilerin İstanbul ve Ankara'da yönetime el koydukları anlaşıldı.
Darbenin lideri ilan edilen Orgeneral Cemal Gürsel, saat 16: 00'da radyoya bir açıklamada daha bulundu ve ihtilal (isyan) süresince meclis yerine yasama organı şeklinde çalışması için kurulan (Milli) Birlik Komitesi'nin üyelerini açıkladı. Yeni bir anayasa hazırlanmasını istedi.
28 Mayıs'ta (sözde) Milli Birlik Hükümeti kuruldu.
30 Mayıs'ta İçişleri Bakanı Namık Gedik, kendisine uygulanan hurharca eziyet, zulüm ve işkencelere dayanamayıp intihar etti. (İntihar süsü verilerek, canına kıyıldı. Türk düşmanı ihanet şebekeleri tarafından infaz edildi)
Yassıada duruşmaları; Adnan Menderes'in sesinden Yassıada Savunması
Ekim 1960'ta başlayan Yassıada duruşmalarında, Demokrat Parti yöneticileri yargılanmaya başladı. 
14 Ekim'de gerçekleşen ilk davada konuşan Adnan Menderes'in ardından öğleden sonra gerçekleşen celsede konuşan eski cumhurbaşkanı Celal Bayar, Afganistan kralının kendisine görevi sırasında “şahsen” hediye ettiği Afgan tazısını bin liraya bir iktisadi devlet teşebbüsüne neden sattığını açıkladı. Sebep olarak "çeşme yaptırmasını" gösteren Bayar'ın davası, güdümlü hukuk haini reziller tarafından “anayasayı ihlal davasına” bağlandı. Kurtuluş Savaşı Gazisi, Şeref Madalyalı Celâl Bayar, bu acuzelerce ayrıca, Kurtuluş Savaşı'ndan kaçmak ve İstanbul'daki (Ermeni-Yunan kumpası) 6 -7 Eylül olaylarından sorumlu tutularak, Dışişleri Bakanı Fuat Köprülü ve eski İstanbul Valisi Fahrettin Kerim Gökay'la birlikte yargılandı. Gizli yapılmasına karar verilen bu dava sonunda ilk celse tamamlandı.
31 Ekim'deki duruşma, tam bir yalan-dolan, düzmece ve kurmaca bir senaryo olan "bebek” davasıyla başladı. Menderes'i itibarsızlaştırma amacı taşıyan bu davada Başbakan'ın gayrı meşru bir bebeği olduğu ve bebeğin öldürüldüğü isnat edilerek, çok hayâsız bir iftira iddia ediliyordu. Bu çok adi bir tuzaktı. Doktorlar, gerçekleri haykırmaya cesaret edemeseler bile, çocuğun erken doğduğu için yaşayamadığını belirttiler. Bu ısmarlama ve kurmaca dava nam rezillikler sürerken Milli Birlik komitesi tasfiye edildi ve İkinci Gürsel Hükümeti kuruldu.
İdam kararları
Bu sırada Yassıada duruşmalarına,  kalkışmanın yegâne amili, hamisi ve mesulü Cumhuriyet Halk Partisi  (CHP)  Genel Başkanı İsmet İnönü'ye Topkapı olayları esnasında düzenlendiği iddia olunan sözde suikast girişimi davasıyla devam edildi. Dava sonunda, anayasa ihlaliyle suçlanan Celal Bayar ve Adnan Menderes'in de aralarında bulunduğu 15 kişinin idamı istendi. Duruşmalar sırasında, çok aşırı ve insanlık dışı eziyet, zulüm ve işkencelere maruz kaldığı için kalp krizi geçiren Lütfi Kırdar hayatını kaybetti.
14 Ekim 1960'ta başlayan Yassıada davaları, 15 Eylül 1961'de karara bağlandı ve toplam 19 dosyada toplanan davalar anayasayı ihlal davasıyla birleştirildi. 592 sanıktan 288'i için idam istendi. 15 sanık idam cezası alırken, 31'i müebbetle cezalandırıldı. 418 sanıkta çeşitli cezalara çarptırıldı. Menderes, intihar etmek istedi. Cezaları onaylanan Fatin Rüştü Zorlu ve Hasan Polatkan 16 Eylül günü sabaha karşı alçakça idam edildi. 17 Eylül'de, de Mustafa Kemal ATATÜRK’ün Baş Vekili Adnan Menderes İmralı adasında haksız yere idam edildi. İdamların ardından, Ekim ayında seçimler yapıldı ve kalkışmacıların müdahalesiyle Cemal Gürsel cumhurbaşkanı seçildi.
Kasım ayında, CHP-AP koalisyonu kuruldu.
Böylelikle on yıl boyunca iktidarda kalan Demokrat Parti'li Menderes yönetimi, Türkiye tarihinin ilk büyük kırılma kalkışması sayılan 27 Mayıs isyanıyla devrilmiş oldu. Türk Hukuk tarihinin en iğrenç yüzkaraları olarak bilinen Yassı Ada mahkemeleri nam çadır tiyatrosunun lânetli kararları tarihe, Türkiye demokrasinin bir utancı olarak geçerken, İngiltere Kraliçesi ve (ABD) Amerika Birleşik Devletleri Başkanı Kennedy'in (rol gereği/yalancıktan) idamları önleme çabaları da sonuçsuz kaldı.
“DEMOKRAT PARTİ”Mİ? 
YOKSA “DEMOKRAT PARTİSİ” Mİ? 
BİLMEYENLERE BİR BİLGİ NOT: “YALMAN’IN SOL KESİMİN BU YENİ OLUŞUMU ETKİLEME GİRİŞİMLERİ VE YENİ PARTİNİN İSİMLENDİRİLMESİYLE İLGİLİ ANILARI: (YAL: 4.43);
            Ben vaktimin büyük kısmını Ankara’da geçiriyor, parti hazırlıklarına kendimi veriyorum, fakat ara sıra gazetenin başına gitmek lâzım geliyordu. İstanbul’dan dönüşlerimden birinde değişik bir hava buldum. Bana dediler ki “Biz ne diye yeni isimde bir parti kurmayı düşünüyoruz. Atatürk’e yakın olan asıl takım biziz. Halk Partililerin varlığını devam ettirmek bize düşer”
            Hayretten ağzım açık kaldı, fakat tereddüdüm devam etmedi. Türkiye’de Atatürk’ün manevî mirasına ait kavga çıkarmak ve gerçek demokrasi hareketini boğmak için solcular tarafından sarf edilen gayretler ve (TAN) gazetesine dair çıkan yazılar hatırıma geldi. Anladım ki ben yokken, solcu bazı kimseler buraya uğramış, yanlış görüşler aşılamaya çalışmışlar… Fuat Köprülü miras kavgası gayretleri hakkında (VATAN) gazetesine bir yazı yazmış ve buna karşı bir cephe almış olduğuna göre böyle bir cereyana onun da kapılmasını garip buldum. Düşüncelerimi şöylece özetledim: “Böyle bir miras kavgasına kendimizi kaptırmak, çok partili gerçek demokrasiye arka çevirmek, bir çıkmaza düşmek, bir bataklıkta boğulmak manasına gelir. Yeni hazırlanan parti pusuya düşmekten sakınmalıdır. Halk Partisinin ismi etrafındaki miras kavgasının boş yere intihardan başka bir sonu olamaz. Hal bu ki bizim hedefimiz, kardeş kavgasına kendimizi kaptırmak değil, toleransa, gönül rızasına sevgiye doğru yol almaktır. Bu kadar yıllık devamlı bir varlık halindeki iktidar partisinin adını kendine bırakalım, yeni bir partiye başka bir ad bulalım...”
            Celâl Bayar sordu:
            “Meselâ ne gibi?”
            “Meselâ Demokrat Parti gibi” dedim.
            Teklifim derhal kabul edildi. Hatta bir müddet sonra söz arasında nasılsa “Demokrat Partisi” tabirini kullandığım zaman Celâl Bayar:
            “Demokrat Parti’nin isim babası olduğun halde (Demokrat Partisi) demek sana yakışır mı?” diye lâtife etti. (ÖNEMLİ NOT: 14 Mayıs 2016 günü, bir DEMOKRAT PARTİ adını telâffuz edemedikleri için ve/veya kinayeten-kasten “DEMOKRAT PARTİ’Sİ” diyenlere, özenle ve önemle ifhaf olunur.”   
HEZİMETİN SEBEBİ, HİKMETİ: 
“DEMOKRAT PARTİ'NİN HAKİKİ AMBLEMİ” HAKKINDA BİR AÇIKLAMA
Tarihi ve kadim, gerçek DEMOKRAT PARTİ’de; “Yeter Söz Milletindir!..” Anlamına gelen ve “Başparmağı açık, Sağ Elin İç Görüntüsü” biçimindeki amblem (logo) 1946’dan 1950’ye kadar AFİŞ olarak kullanılmıştır. Bu zaman zarfında Parti amblemi “Demokrat” anlamına kelimenin baş harfi “D” ile Parti kelimesinin “P” harfi:, Parti (P), Demokrat (D)’den sonra gelecek biçimde iç içe geçmiş şekliyle kullanılmakta idi. 14 Mayıs 1950 Zaferi ile birlikte “Baş Parmağı Açık Sağ El” Tüzükte de tanımlanmak suretiyle, Demokrat Parti’nin resmi remzi, amblemi, logosu olmuş ve böylece; 19 Haziran 1992 Tarih ve 3821 Sayılı Kanunla 1992 sonu 1993 başında “yeniden açılış” dâhil olmak üzere, DYP ile birleşinceye kadar kullanılmıştır.
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığında tanımlı DP Logosu “EL”dir.Aynı kanunla yeniden açılan MHP ve CHP, derhal kendi tarihi ve doğal amblemlerini iktisap etmiş ve onurla kullanmaya başlamışlardır. Bu bir sadakat, samimiyet, mensubiyet, tarihi sorumluluk, dürüstlük, iyi niyet ve fazilet meselesidir. Davada dürüst olanlar tarihi ve tabii amblemlerini iftiharla sahiplenerek siyasette yol almışlardır. Bu gün itibarıyla bunlardan biri ana muhalefet, diğeri TBMM’de Grup sahibidir. Buna mukabil, malum ve maruf Truva Atı’na “Peygamberin Miraca çıktığı kutsal at (Burak) partimizin amblemi, remzi, logosudur” diyecek kadar politize olmuş, milletten kopmuş ve “Demirel zihniyetinin zebunu, Uçuran Çiller’lerin vesayetine mazhar biatlı yol arkadaşları” bu ihanetlerinin bedelini % 58’lerden hâsıl ABİDE iken:, %0 (BİNDE)’lerde sürünen TALİHSİZ BİR BİLEŞKE  durumuna duçar edip düşürerek bedel ödemekte ve milletin dahi sürünmesine neden olmaktadırlar.
Bu gafiller, Rahmetli Ragıp Gümüşpala Başkanlığında kurulun AP ambleminin bile yan yana “birbirine dayanmış” D ile P’nin üzerinde (kaidesine) kaim (kutsal) kitabın üstünden yükselen bir güneşten ibaret (alenen Demokrat Partiyi ilân ve ihsas eden yüreklilikte) çok cesur bir amblem olduğunu bilmezler… Aksine, Truva Atının ilk AP logosu olduğunu sanır ve saf-saf, milleti aptal idareyi paralize mutasyonlar yerine koyan bir “demirkırat” masalı anlatırlar. Oysa bu bütünüyle yalan, uydurma ve uyutma ninnisidir.      
Zaman, tüm Gerçek Demokratlar ile Tarihi ve Hakiki, "KADİM" Demokrat Parti üzerinde oynanan menfur oyunları bozma zamanıdır.
Gelin!.. Onurlu, Sorumlu, Samimi ve “HAKİKİ DEMOKRAT PARTİ” olalım.  
Gerçek amblemiz, hakiki logomuz, tarihi ve doğal remz’imiz, güç-kuvvet ve uhuvvet, adalet ve fazilet, hikmet kaynağımız “YETER!.. SÖZ MİLLETİNDİR.” Anlamına gelen; Kâinatta her türlü maharet, marifet, kültür, sanat ve deha ürünü her eseri bizzat vücuda getiren, imar ve inşa eden, şahadet getiren “EL”i Partimizin işareti yapalım...   
YAPALIM’DA İŞTE O ZAMAN 
“DEMOKRAT PARTİ” OLALIM!...

12 Mayıs 2016 Perşembe

14 MAYIS (BEYAZ İHTİLÂL & DEMOKRASİ, ADALET, EŞİTLİK VE HUKUK BAYRAMI) NACİ AKIN

14 MAYIS "DEMOKRASİ BAYRAMI" 
NACİ AKIN
Cumartesi günü 14 Mayıs, Türk siyasi hayatında önemli bir gün. Sadece demokratlar için değil, ortak aklı, demokrasiyi, millet egemenliğini, çok sesliliği, çok partililiği, katılımcılığı, çoğulculuğu, adalet ahlâkı ve hukukun üstünlüğünü, kuvvetler ayrılığını benimseyen herkes için önemli bir gündür 14 Mayıs.
Neden mi? 
Çünkü O gün Türkiye Cumhuriyeti tarihinde ilk kez iktidarın, kansız, darbesiz, hilesiz, entrikasız, milletin hür iradesiyle değiştiği gündür. Çünkü o gün vatandaşlarımızın, tebaa olmaktan kurtulup hür ve eşit yurttaşlar olduğunu anladıkları gündür. Çünkü o gün halkın baskılara, keyfiliğe, oligarşiye, kendilerini yok sayan tek parti, tek şef dönemine son verdiği gündür. Çünkü o gün tüm vatandaşlarımızın, ülkemizin altına imza koyduğu insan hakları evrensel beyannamesinde yer alan, temel hak ve özgürlüklere, düşünce ve ifade hürriyetlerine, din ve vicdan hürriyetlerine gerçek manada kavuşabilmenin önünün açıldığı, herkesin inancının gereğini özgürce yaşayabilme hakkına kavuştuğu gündür.
BEYAZ İHTİLÂL
Biz bu günü, hiçbir zaman dedelerimizin de içinde yer aldığı Demokrat Partinin zafer günü olarak görmedik. Demokrasinin, milli iradenin zaferi olarak gördük. Mustafa Kemal'in işaret ettiği egemenliğin bilâ kaydı şart millete ait olduğu düsturunun gerçekleştiği gün olarak gördük. Türkiye'nin hür dünya milletleri arasında itibarlı bir yere sahip olabilmesinin adımının atıldığı gün olarak gördük. Tüm dünya da böyle gördü, basın, üniversiteler, tarafsız gözlemciler, bilim adamları da böyle gördü. Üzerinde sayısız bilimsel araştırmalar yapıldı, doktora tezleri, makaleler, dizi yazılar yazıldı. Nedenleri araştırıldı, enine boyuna irdelendi, analiz edildi. Aslında bu gün bu açıdan bakıldığında Türk siyasi hayatında da bir dönüm noktasıdır.
14 MAYIS 1951 & İLK BAYRAM/İLK KUTLAMA
O yüzden 14 Mayısı Demokrasi Bayramı olarak kutluyoruz.
Bu geleneği yıllar önce başlattık. Benim de içinde yer aldığım AP (Adalet Partisi) gençlik Kolları Genel Merkezi tarafından çevre eski bakanımız Sayın Hamdi Üçpınarlar'ın genel başkan olduğu 1977 yılı 14 Mayısında başladı bu gelenek. 
Aslında Mayıs ayı olumlu ya da olumsuz birçok özel güne sahiptir.
Gurur günleri de vardır, kara lekeler de.
19 Mayıs, işgal edilmiş topraklarımızın yeniden kurtarılması, fiilen sonlandırılmış koca Osmanlı Devletinin Anadolu topraklarında yeniden ses vermesi, özgürlük ve bağımsızlığımızın yeniden kazanılması için başlatılan Milli Mücadele hareketinin işaret fişeğinin atıldığı gündür.
29 Mayıs, çağ açıp çağ kapayan, Peygamber efendimizin iltifatına mazhar olan, büyük komutan Fatih Sultan Mehmet Han'ın İstanbul'u fethettiği gündür.
3 Mayıs Dünya Türklerinin dayanışma günüdür.
13 Mayıs Karamanoğlu Mehmet Beyin Türkçeyi Anadolu'da ilk kez resmi dil olarak ilan ettiği gün ve Türk Dili Bayramıdır.
27 Mayıs maalesef siyasi tarihimizin kara bir günüdür. 
Türk siyasetinin ve demokrasi tarihimizin 14 Mayısta elde ettiği kazanımları ve itibarı bir çırpıda yok eden, darbeler, muhtıralar dönemini başlatan, anayasa ve hukuku ayaklar altına alan meşum bir gündür
Bunlara şimdi bir de 4 Mayıs eklendi. Nedir 4 Mayıs?
24 milyon seçmenin %49,5 oyla iktidara getirdiği başbakanın, parti içi sivil bir darbe ile indirildiği gündür. Nerede kaldı milli irade? 14 Mayısı dillerinden düşürmeyenler, 14 Mayısın özüne ve ruhuna ihanet etmişler, milli şef dönemine duydukları özlemi dışa vurmuşlardır.
1938 yılında İsmet İnönü'nün Cumhurbaşkanı seçilmesiyle başlayan Milli Şeflik döneminde başbakanlığa getirilen 5 başbakanın hangisi milli iradeyle gelmiştir? Hangisi sandıktan çıkmıştır? 
Hiçbiri…
Refik Saydam, Şükrü Saracoğlu, Recep Peker, Hasan Saka ve Şemsettin Günaltay da Milli Şef İnönü'nün isteği doğrultusunda o makama oturmuşlardır. Hangisini tanıyorsunuz? Ben söyleyeyim sadece merhum Saracoğlu'nu tanıyorsunuz o da Fenerbahçe stadına adını verdiği için. Bu kişiler hangi yolla başbakanlığa gelmiştir, hangisi milletin tercihi ile o makama oturmuştur?
Hiçbiri...
Bu millet 14 Mayıs 1950'de Milli Şefliğe de, oligarşiye de, tek parti faşizmine de "yeter söz milletindir" demek suretiyle son vermiştir. Bugün ülkemiz yeni bir 14 Mayısın özlemi içindedir. Yeter artık, söz de milletindir, hak da milletindir. İster sağcı, ister solcu, ister dindar, ister laik, ister ulusalcı, ister küreselci ne olursanız olun önce demokrat olun. Millet egemenliğine inanın, 14 Mayıs ruhuna sahip çıkın. Göstermelik değil özde sahip çıkın, sandığa inanın, sandığa güvenin. Yeni bir 14 Mayısı el birliği ile bu millete yaşatalım, milletin oyuna da onuruna da sahip çıkalım. Bugün ülkemiz gerçekten yeni bir 14 Mayısa ihtiyaç duymaktadır.
Yeter. Söz Milletindir!…