23 Ağustos 2014 Cumartesi

CELÂL BAYAR, VEFATININ 28. YILINDA "HASRETLE DİLLE GETİRİLEN DUALAR, MİNNET VE ŞÜKRANLA" ANILDI

Kurucu Genel Başkan Celal Bayar anıldı
İstiklâl Harbi ve Milli Mücadelenin Galip Hoca'sı, Kahraman Komitacısı; Mustafa Kemâl ATATÜRK'ün Baş Vekili; Tarihi ve Kadim Demokrat Partinin Kurucu (1.) Genel Başkanı ve Türkiye Cumhuriyeti'nin ilk Sivil (3.) Cumhur Başkanı 
Mahmut Celâl BAYAR; 
Vefatının 28. yıl dönümünde Bursa'nın Gemlik İlçesi'ndeki Anıt Mezarı başında düzenlenen anlamlı bir törenle anıldı.
AA/DK, 22 Ağustos 2014-Cuma
TÜRKİYE Cumhuriyeti’nin 3′üncü Cumhurbaşkanı Celal Bayar, vefatının 28′inci yıl dönümünde, Bursa’nın Gemlik İlçesi’ndeki Anıt Mezarı başında düzenlenen törenle anıldı. Anma törenine Başbakan Yardımcısı Emrullah İşler de katıldı.
Celal Bayar, ölümünün 28′inci yıl dönümünde, Gemlik’teki Anıt Mezarı başında anıldı. Saat 10.00′da başlayan törene, Başbakan Yardımcısı Emrullah İşler, Cumhurbaşkanı Genel Sekreteri Prof. Dr. Mustafa İsen, Bursa Vali Vekili Ahmet Hamdi Usta, Bursa Jandarma Bölge Komutanı Tümgeneral Seyfullah Saldık, Celal Bayar’ın torununun oğlu Teoman Naskali ve eşi Yeşim Naskali, belediye başkanları ve vatandaşlar katıldı. Törende, Cumhurbaşkanlığı Genel Sekreteri Prof. Dr. Mustafa İsen Cumhurbaşkanlığı, Başbakan Yardımcısı Emrullah İşler de Başbakanlık çelenglerini Celal Bayar’ın Anıt Mezarı’na bıraktı. Celal Bayar’ın ailesine taziyede bulunulmasının ardından Başbakan Yardımcısı İşler ve Cumhurbaşkanlığı Genel Sekreteri İsen ile törene katılanlar, Celal Bayar Müzesi’ni ve evini gezdi.
EMRULLAH İŞLER: 
DEMOKRASİ MÜCADELESİNİ SÜRDÜRÜYORUZ
Başbakan Yardımcısı Emrullah İşler, daha sonra gazetecilere açıklamalarda bulundu. Celal Bayar’ın darbelere karşı demokrasi mücadelesi verdiğini ve dik durduğunu söyleyen İşler, Bayar’ın başlattığı demokrasi mücadelesini sürdürdüklerini ifade etti.
Başbakan Yardımcısı İşler, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın hem genel başkan hem de Başbakan adayı olarak Ahmet Davutoğlu’nu açıklamasının, teşkilatta nasıl yankı bulduğu sorusunu yanıtladı. “Dün salondaki havayı hep beraber gördük. Bütün dünya izledi” diyen İşler, şöyle devam etti:
“Biz hep, ‘AK Parti olarak birlik ve beraberliğimizi koruyacağız. Yeni dönemde de kurumsal kimliğimizi koruyarak, ortak akılla hareket ederek birlik ve beraberlik içerisinde, yeni Türkiye’nin inşasını sürdüreceğiz’ dedik. Dün yapılan açıklama büyük bir coşkuyla karşılandı. 27 Ağustos’ta hep birlikte göreceğiz. Büyük bir coşku ve teveccühle Davutoğlu seçilecek. Hükümeti kurma görevini yeni Cumhurbaşkanımızdan alacak. Biz, hiçbir sıkıntı olmayacağını söylemiştik. Ak Parti yükselen bir değer Türkiye’de. Bunun gereği olarak da 2023 hedeflerini el birliği ile gerçekleştireceğiz. Türkiye’nin önünde bulunan sıkıntıları teker teker çözeceğiz. En önemli mesele çözüm meselesi. Çözüm süreci başarıyla sonuçlanacak. Türkiye bu terör belasından ilelebet kurtulacak. Büyük, güçlü Türkiye, güçlü ekonomi, ileri demokrasiyi inşa edeceğiz.”
KENDİLERİNİN BİLECEĞİ İŞ
CHP’nin, Cumhurbaşkanlığı devir teslim törenine katılmayacağını açıklamasının yeni olmadığını, kendilerinin Abdullah Gül’ün yemin töreninede katılmadıklarını hatırlatan İşler, halkın cumhurbaşkanını ilk kez kendisinin seçtiğini belirtip, “Bu seçimler ile millet iradesini sandıkta doğrudan göstermiş oldu. Biz Cumhuriyet Halk Partisi’nden, isminde, ‘halk’ geçen bir partiden ve liderinden halkın iradesine saygı beklerdik. Maalesef her seferinde kaybettikleri için kazananların konumunu hazmedemiyorlar. Bundan dolayı böyle bir açıklama yaptılar. Kendi bilecekleri bir iş. Bunun takdirini milletimize bırakıyoruz. Milletimiz kendi iradesine saygı duymayanları ilelebet muhalefete mahkûm edecektir. Ve etmiştir” diye konuştu.
MHP lideri Devlet Bahçeli’nin “Erdoğan nerde miting yaparsa biz de orada yapacağız” açıklamasını değerlendiren İşler, “Bu da muhalefetin seviyesini ve üslubunu göstermesi açısından son derece manidar bir açıklama. Milletin doğrudan seçtiği bir Cumhurbaşkanı göreve başlayacak. Bahçeli törene katılacaklarını ifade ettiler. Ama bu tür açıklamalar doğru açıklamalar değil. Eğer başarabiliyorsa yapsın diyorum. Onların Sivas’tan öteye gidemediklerini de biliyoruz. Cumhurbaşkanımız 81 ili de gezecek. Eğer oralarda da mitingler yapabiliyorlarsa biz memnun oluruz. Onlarda Türkiye partisi haline gelirler. Cumhurbaşkanımızla girmiş oldukları rekabette olumlu bir gelişme kaydederler. Onları Türkiye partisi yapma konumunda olumlu bir katkı sağlamış oluruz” dedi.
‘ELBET BİRİLERİ ELLERİNİ OVUŞTURABİLİR’
İşler, “Parti içindeki ‘Bizi karıştırmak isteyenler var’ söylemlerinin de olduğunun sorulması üzerine İşler, şunları söyledi:
“Partinin kurucusu ve doğal lideri Cumhurbaşkanı oluyor. Elbette birileri ellerini ovuşturabilir. Ama biz Ak Parti olarak kurumsallaştığımızın bir göstergesi. Ak Parti’de bundan sonra bir sıkıntı olmayacağını söylemiştik. Bundan sonra da bir sıkıntı olmayacağını ve güçlü bir şekilde, güçlü Başbakan güçlü Genel Başkanla yolumuza devam edeceğiz. Ak Partinin başardığını hep birlikte 77 milyon ve tüm dünya izleyecek. Yeni Ak Parti dönemi, ikinci Ak Parti dönemi hayırlı olsun.”
CUMHURBAŞKANLIĞI GENEL SEKRETERİ PROF. DR. MUSTAFA İSEN
Cumhurbaşkanı Genel Sekreteri Prof. Dr. Mustafa İsen, yeni yapılanma ile eski cumhurbaşkanlarından müze kuranların müzelerini de Cumhurbaşkanlığı bünyesine alacaklarını belirterek, Celal Bayar Vakfı’na ait Celal Bayar Müzesi’nin imzalanan protokolle Cumhurbaşkanlığı’nın himayesine geçtiğini söyledi.
İşler, daha sonra Şehzade Mustafa, Cem Sultan’ın türbelerinin bulunduğu Muradiye Külliyesi’ni gezerek, öğle namazını Muradiye Camii’nde kılmasının ardından ayrıldı.
ÖNEMLİ NOT: Anma Töreninde çekilen fotoğrafların tamamı, web sitemizin "FOTO GALERİ" sayfasında yer almaktadır. Görmek için Lütfen!.. "FOTO GALERİ" sayfasını tıklayınız. Ankara, Demokratlar Kulübü Başkanlığı
(22 Ağustos 2014, Cuma)

16 Ağustos 2014 Cumartesi

ÜÇ İSİM VE BİR DARBE; Bir Eylül Günü Sönen Yaşamlar...

Bir Eylül Günü Sönen Yaşamlar
Üç İsim ve Bir Darbe
Adnan Menderes’in Aydın’ın Çakırbeyli çiftliğinden Başbakanlığa, oradan idam sehpasına uzanan yaşamının trajik öyküsü…
1950 – 1960 yıllarının meydanlar dolduran, kitleleri ardından sürükleyen çoşkulu başbakanına Yassıada’nın bitkin, yılgın, hasta görünüşlü tutuklusuna değin çelişkili tablolar çizerek akıp giden bu yaşam 17 Eylül 1961 günü İmralı Adasın’nda kurulan idam sehpasında sona erdi.
1899 yılında Aydın’lı toprak ağası varlıklı bir çiftçinin oğlu olarak doğmuştur. I. Dünya Savaşı öncesinde önce Karşıyaka’da forvet, daha sonra Altay’da kalecilik olmak üzere futbol oynadı. İlkokuldan sonra, İzmir Amerikan Koleji’nden mezun oldu. I. Dünya Savaşı’nda yedek subay eğitimi gördü, fakat zehirli sıtma hastalığına yakalandığı için cepheye gidemedi. Kurtuluş Savaşı’na katıldı ve İstiklal Madalyası aldı.
1930 yılında Cumhuriyet Halk Partisi’ne katıldı. Daha sonra 1931 seçimlerinde Cumhuriyet Halk Partisi’nden Aydın milletvekili seçildi. Atatürk’ün ölümünden sonra İnönü CHP’nin başına geçince İnönü’nün bütün üretim araçlarını devletleştirme faaliyetlerine karşı çıktı. Menderes en sert çıkışını ise “çiftçiyi topraklandırma yasası” görüşülürken yaptı. Mevcut tasarı’nın 6. maddesi devlet elindeki topraklarla birlikte o bölgedeki toprak ağalarının elindeki toprakların tarıma elverişli yerlerde 5.000 dekardan elverişsiz yerlerde ise 2.000 dekardan fazlasının kamulaştırılıp köylüye dağıtılmasını öngörüyordu. Menderes (Menderes’ in kendisi de bir toprak ağasıydı. Aydın’daki 30.000 dönümlük Çakırbeyli Çiftliği Menderes’e dedesinden kalmıştı.) ve diğer bazı milletvekilleri, özel mülkiyete tecavüz edilmek istendiğini belirterek bu tasarıya karşı çıktılar. Bu tasarı üzerine Menderes, Türkiye’de zaten tüm arazilerin %70’ten fazlasının devletin mülkiyetinde olduğunu ve İsmet Paşa’nın geriye kalan özel mülkleri de devletleştirerek Sovyetler Birliğindeki gibi tarımı kolhozlaştırmak istediğini açıklayarak üç arkadaşıyla birlikte Dörtlü Takriri verdi. Dörtlü takrir olayı ve parti içi muhalefetten dolayı 1945 yılında CHP’den ihraç edildi.
7 Aralık 1945’te, CHP’den birlikte ihraç edildikleri arkadaşları Celâl Bayar, Fuad Köprülü ve Refik Koraltan ile Demokrat Parti’yi kurdu. 1947’de yapılması gereken seçimler CHP tarafından bir yıl öne alındı.[5] Bu seçimleri CHP %85 oy oranı ile kazandığını ilan etti ancak seçimlerde “açık oy – gizli tasnif” usulü uygulandığı için seçimlerin şaibeli olduğu iddia edildi.[6] 1946 seçimlerinden sonra muhalefet ve iktidarın arasında şiddetli kavgalar görülmeye başladı. DP ve CHP’nin arası günden güne açılıyordu. Ancak cumhurbaşkanı İsmet İnönü, 12 Temmuz 1947’de yayımladığı 12 Temmuz Beyannamesi ile CHP içindeki sertlik yanlılarını durdurdu. Muhalefete karşı sert bir tutum takınan başbakan Recep Peker istifa etti. Demokrat Parti genel başkanı Celal Bayar da, dönemin “Milli Şef”i İsmet İnönü’nün demokratik seçimlere izin vermesini sağlamak için “Devr-i Sabık yaratmayacağız” dedi (yani iktidara geldikten sonra yapılan yanlışların ve yolsuzlukların hesabını sormayacağız). Bunun üzerine bazı DPliler partilerinden istifa ederek, 19 Temmuz 1948’de Mareşal Fevzi Çakmak önderliğinde, Osman Bölükbaşı ile birlikte Millet Partisi’ni kurdular.
1950 yılında seçimlerden önce Seçim Yasası da değiştirilerek seçimlerde yargı güvencesi ve “gizli oy – açık tasnif” sistemi getirildi. 14 Mayıs 1950’de yapılan seçimlerde DP %52.7, CHP ise %39.4 oy aldı. DP 13 puan farkla kazanmıştı ancak seçimde kullanılan çoğunluk sistemi nedeniyle DP 420, CHP ise sadece 63 milletvekili çıkardı.TBMM başkanlığına Refik Koraltan, cumhurbaşkanlığına DP genel başkanı Celâl Bayar seçildi. Yeni cumhurbaşkanı Celâl Bayar, Menderes’i başbakan olarak görevlendi. Aslında pek çok kişi bu görev için Fuad Köprülü’nün getirilmesini bekliyordu. Yeni hükümet 22 Mayıs’ta göreve başladı. Köprülü bu kabinede dışişleri bakanı oldu. Adnan Menderes’in 10 yıllık başbakanlık döneminde Türk iç ve dış politikasında büyük değişimler oldu. 1. Menderes Hükümetinin ilk icraatı fazla masraf olduğu gerekçesiyle devlete ait otomobilleri satmak oldu. Menderes döneminde, paralara mevcut cumhurbaşkanının resminin basılması uygulamasını kaldırılmış, tekrar ilk cumhurbaşkanı Mustafa Kemal Atatürk’ün resimleri basılmaya başlanmıştır.
O döneme kadar Türkçe okunan ezanın Arapça okunması serbest bırakıldı. Yeni kurulan DP hükûmeti, 6 Haziran 1950’de, askeri darbe planladıkları gerekçesiyle başta Genelkurmay Başkanı Nafiz Gürman olmak üzere bütün üst komuta kademesi dahil olmak üzere 15 general ve 150 albayı re’sen emekliye sevk etti.
1951 yılında Menderes hükümeti Türkiye’nin Kore Savaşı’nda Birleşmiş Milletler kuvvetlerine Türk Tugayı ile katılmasına karar vererek CHP’liler tarafından çok tartışılan bir karara imza attı. Bu, aslında Türkiye’nin Soğuk Savaş’ta Batı Bloğu tarafında yer aldığını göstermek için yaptığı bir siyasi manevraydı. Bunun neticesinde, Türkiye 1952’de NATO’ya tam üye olarak kabul edildi. Aynı yıl NATO’nun isteği üzerine komünizme karşı gayri-nizamı harp yapacak Seferberlik Tetkik Kurulu, daha sonraki adıyla Özel Harp Dairesi kuruldu.
1953 yılında CHP’nin tek-parti iktidarı sırasında edindiği malları haczedildi ve hazineye aktarıldı. Halkevleri kapatıldı ve Köy Enstitüleri Öğretmen Okullarına dönüştürüldü.
1950-1954 yıllarında Türkiye ekonomide kalkınma dönemine girdi. Bu dönemde serbest piyasa ekonomisine geçişe hız verildi. Yabancılara petrol arama ve çıkarma izni verildi. Yabancı sermayeyi teşvik yasası çıkarıldı. Gelen krediler özellikle tarım alanında kullanmaya başlandı. Tarımda makineleşme çalışmaları yoğunlaştırıldı.
1954 yılında Türkiye Vakıflar Bankası kuruldu. Bu dönemde Türkiye’nin gayri safi milli hasılası yılda ortalama %9 oranında büyüdü.
2 Mayıs 1954 tarihinde yapılan seçimlerde DP büyük bir zafer kazandı. Oyların % 57’sini alarak iktidarını tek başına devam ettirdi. Bu oy oranı, 150 yıldan beri fasılalarla batılılaşmaya, modernleşmeye ve demokrasiyi uygulamaya çalışan Türkiye tarihinde demokratik bir seçimde bir siyasi parti tarafından ulaşılan en yüksek orandı ve bir daha da bu orana ulaşılamadı. DP 502, CHP %35,9 oy oranı ile 31, CMP %4 oy oranı ile 5, bağımsızlar 3 milletvekili çıkardı.
1955 yılında ekonomide tıkanmalar başlamıştı. Dış borçlar giderek artıyordu, ödeme dengesi bozulmuştu, döviz girişi yeterli değildi. Bu durum ülkede çeşitli sıkıntılara neden olmaya başladı. DP meclis grubunda ekonomik gelişmeler nedeniyle huzursuzluk giderek artıyordu. Yine bu dönemde Birleşik Krallık’ın, egemenliği altında bulunan Kıbrıs’tan yeni düzenlemeler yaparak çekilmek istemesi üzerine 29 Ağustos 1955’de Londra’da Yunanistan, Birleşik Krallık ve Türkiye arasında 3’lü görüşmeler başladı. Görüşmelerin 1. turunda hiçbir sonuç alınamadı. Yunanistan adanın kendi kaderini kendisinin belirlemesi gerektiğini, Birleşik Krallık 3’lü bir askeri yönetimi, Türkiye ise statüko bozulacaksa adanın kendisine verilmesini istiyordu.
Kıbrıs’ta 1 Nisan 1955’te faaliyete geçen ve Kıbrıslı Türklere saldırmaya başlayan, Türk köylerini yakıp yıkan, EOKA’ya karşı, Türk halkının savunmasını yapacak bir örgütlenme ihtiyacı duyan Kıbrıs Türkleri, çeşitli küçük mukavemet grupları oluşturmuştu. 27 Temmuz 1957’de Adnan Menderes’in talimatı ile Hariciye Vekili (Dışişleri Bakanı) Fatin Rüştü Zorlu ve Korgeneral Daniş Karabelen’in önderliğinde Rıza Vuruşkan, Burhan Nalbantoğlu, Rauf Denktaş ve Kemal Tanrısevdi tarafından Lefkoşa’da Türk Mukavemet Teşkilatı kuruldu. Menderes tarafından örtülü ödenekten finanse edilen TMT, küçük grupları birleştirerek, tüm Kıbrıs adasına yaygın, her Türk köyünde varlık gösteren, Rumların EOKA örgütüne karşı çarpışan güçlü bir mukavemet teşkilatı olmuştur.
Kıbrıs konusunda Londra’da ikinci tur görüşmeler yapılırken 6 Eylül 1955 gecesi İstanbul’da bazı gazetelerin Selanik’te Atatürk’ün evine bomba atıldığını yazması üzerine azınlıklara karşı olaylar çıktı. Ağırlıklı olarak Rumlara karşı yönelen olaylarda 73 kilise, 8 ayazma, 1 havra, 2 manastır, 4.340 dükkân, 110 otel ve lokanta, 21 fabrika ve 3.600 ev saldırıya uğradı, 1 papaz olaylar sırasında öldürüldü. Tarihe 6-7 Eylül Olayları olarak geçen bu olaylar sebebiyle TBMM olağanüstü toplandı. DP İstanbul milletvekili Aleksandros Hacopulos Olayların oluş şekli tertip olduğunu açıkça ortaya koymaktadır. dedi ve kolluk kuvvetlerin olaylar sırasında gösterdiği kayıtsızlığa dikkat çekti. Bunun üzerine hükümet adına konuşan Başbakan yardımcısı Fuad Köprülü hükümetin olaylardan haberi olduğunu ancak gün ve saatinin muayyen olmadığını açıkladı. Bugün hâlâ 6-7 Eylül Olayları’nın DP hükümeti-Özel Harp emri ve bilgisi dahilinde bir tertip olduğu, çeşitli çevrelerce ve Özel Harp Dairesi eski başkanlarından Em. Org. Sabri Yirmibeşoğlu tarafından da doğrulanmaktadır.
6-7 Eylül Olayları sonrasında bazı milletvekillerinin ceza yasasına ispat hakkı getirilmesini istemesi kargaşaya yol açtı. Hükümetin karşı çıktığı yasa tasarısının kabulü için çalışan 9 milletvekili DP’den ihraç edildi. Bunun üzerine 10 milletvekili de DP’den istifa etti. 15 Ekim 1955’te DP büyük kongresi yapıldı ve Menderes tekrar genel başkan seçildi. 22 Kasım 1955’te toplanan DP Meclis Grubu izlenen ekonomi politikaları ile ilgili gensoru açılmasını kabul etti. 29 Kasım’da grup tekrar topladı. Toplantıda meclis grubunun istifa baskılarına dayanamayan Ticaret ve Ekonomi Bakanı Sıtkı Yırcalı ve Maliye Bakanı Hasan Polatkan istifa etti. Grup daha sonra kürsüye Fatin Rüştü Zorlu’yu çağırdı ve Döviz Komitesi üyesi de olan Dışişleri Bakanı’nın bütün görevlerinden istifa etmesi için tempo tutmaya başladı.
Bunun üzerine Fatin Rüştü Zorlu bütün görevlerinden istifa etti. Daha sonra Menderes’i alkışlarla karşılayan grup 3 bakanı indirdikten sonra güvenoyu verdi. Aralarında Hüsamettin Cindoruk’un da bulunduğu, DP’den istifa edenler 20 Aralık 1955’te siyasal alanda liberal, iktisadi anlamda devletçi Hürriyet Partisi’ni (HP) kurdu. Mecliste siyaset sertleşmeye başlamıştı. 7 Eylül 1957’de Fuad Köprülü DP’den istifa etti. Hükümet seçimleri bir yıl erkene aldı, Seçim Yasası’nı değiştirerek seçimlerde partilerin ittifak yapmasını önleyecek maddeler ve partisinden istifa eden bir kişinin 6 ay geçmeden başka bir partiden milletvekili seçilmesini engelleyecek bir madde ekledi. Basın bu maddeye “Köprülü Maddesi” adını taktı. 27 Ekim 1957’de seçimler yapıldı. DP %48 oy alarak 424 milletvekili çıkardı. CHP % 41 oy oranı ile 186, HP ve CKMP ise 4’er milletvekili ile meclise girdi. Bu durumda muhalefet %52 oy oranı ile 178 sandalye, DP ise %48 oy oranı ile ile 424 sandalye almış oluyordu. Bu yüzden muhalefet azınlık iktidarı deyimini kullanmaya başladı.
Menderes 1957 seçimlerinden sonra İstanbul’da imar çalışmalarına ağırlık verdi ve Barbaros Bulvarı, Büyükdere Caddesi, Vatan Caddesi, Millet Caddesi ve Edirne Asfaltı (şimdiki E-5 otoyolu) yollarını açtı.
Bu arada, en ileri teknolojilerin Türkiye’ye getirilmesi ve yeni nesillere öğretilmesi için Amerikan Ford Vakfı’nın yardımıyla Ankara’da Orta Doğu Teknik Üniversitesi’ni, Trabzon’da da Karadeniz Teknik Üniversitesini kurdu.[16] Böylece, 1773 yılında Padişah I. Abdülhamit tarafından “Mühendishane-i Bahr-i Hümayun” adıyla kurulan İstanbul Teknik Üniversitesinden 180 sene sonra Türkiye’de iki tane daha teknik üniversite kurulmuş oldu.
1955 Yılından itibaren ekonomideki sıkıntıların ve 6-7 Eylül olayları gibi sebeblerle ülkede siyaset sertleşmeye başladı. 1954 seçimleri de Osman Bölükbaşı’yı tekrar milletvekili seçtiği için Kırşehir ilçe yapıldı (Adnan Menderes konuyla ilgili mecliste ‘Türkiye’nin hiçbir vilayetinde yüzde 3’ten fazla oy almayan bir partiye mensup milletvekilini iki seçimde de seçen Kırşehir’in, bir içtimai ve siyasi bünye itibariyle anormallik göstermekte olduğunu inkár etmek mümkün değildir, evet biz açık konuşuruz’ şeklinde konuşmuş ve Osman Bölükbaşı da cevaben; “Vilayeti kaldırdınız, bizi de kaldırın da zulmünüz tamam olsun” demiştir.) Ayrıca İsmet İnönü’nün seçim bölgesi Malatya ikiye bölünüp Adıyaman vilayeti kuruldu. İktidara karşı yazılar yazan 83 yaşındaki Hüseyin Cahit Yalçın dahil, gazeteciler birer birer hapise atılmaya başlandı. Adalet Bakanı Esat Budakoğlu TBMM’de muhalefetin soru önergesi üzerine 1954-1958 yılları arasında 238 gazeteci’nin iktidara karşı yazılar yazmak suçundan mahkûm olduğunu açıkladı. CHP ve Hürriyet Partisi’nin birleşme çabası karşısında DP’liler 1957 seçimlerinden önce seçim yasası’nı değiştirerek partilerin ittifak yapmasının önleyen maddeler eklendi ve DP’den istifa eden Fuad Köprülü’nün başka bir partiden milletvekili seçilmesini engellemek için partisinden istifa eden bir kişinin 6 ay geçmeden bir başka partiden milletvekili olamayacağı şeklinde bir hüküm kondu.
1959 yılında ABD’ye bir gezi yaparak ilave maddi kaynaklar isteyen Menderes’e, artık Marshall Yardımı fonlarının bitmek üzere olduğu hatırlatıldı ve istekleri reddedildi. 1961 seçimleri öncesinde İskenderun Demir-Çelik, Seydişehir Alüminyum, Keban Barajı ve İstanbul Boğaziçi Köprüsü gibi tesislerin temellerini atmak isteyen Menderes, yakın arkadaşı ve bakanı Dr. Lütfi Kırdar’ı nabız yoklamak için Sovyetler Birliği’ne gönderdi. Sovyetler Birliği’nin konuya olumlu yaklaşması üzerine, Menderes’te Temmuz 1960’da Moskova’ya giderek, orada kredi anlaşmalarını imzalamaya karar verdi.
DP Vatan Cephesi’ni kurdu. Artık radyoda her gece Vatan Cephesi’ne katılanların isimleri okunuyordu. Bu olay karşısında İstanbul’da bazı vatandaşlar ajans haberlerini dinlemeyenler derneği’ni kurdular. Bu tarz olayların yaşanması ülkeyi kamplaşmaya itti. 1960 yılında ise muhalefet ve iktidar arasındaki ilişkiler kopma noktasına geldi. CHP genel başkanı İsmet İnönü 29 Nisan’da seçim gezisine gittiği Uşak’ta DP binasından atılan çay bardağının İsmet Paşa’nın yanındaki bir gazeteciye isabet etmesiyle başlayan olaylar ve benzerinin İstanbul’da da yaşanması üzerine CHP parti grubu Başbakan ve İçişleri bakanı hakkında soruşturma önergesi verdi ancak DP’lilerin çoğunlıkta olduğu meclis bu önergeyi reddetti. Bir başka gerginlik ise 9 Mayıs’ta Menderes hükümetinin ABD ile yaptığı ikili anlaşmaları meclisin kabul ettiği oturumda yaşandı.
CHP’li bazı milletvekillerinin bazı cuntacı subaylarla sürekli temas halinde olduğu istihbaratını alan Hükümet, bu durumu soruşturmak için “Tahkikat Komisyonu”nu kurdu. 15 DP milletvekilinden oluşan komisyon hem suçlama hem de yargılama hakkına sahipti ve kararlarına itiraz edilemiyordu. Ayrıca uygun gördüğü toplantıları ve yayınları yasaklama hakkına sahipti. Komisyonun ilk işi Muhalefet partisi CHP aleyhine soruşturma açmak oldu. Bu durum karşısında “bu yolda devam ederseniz sizi ben de kurtaramam” dediği ve birkaç ay önce Güney Kore’de gerçekleşen askeri darbeye gönderme yaparak “Türk Ordusu Kore Ordusundan daha az şerefli değildir” diye konuştuğu için TBMM tarafından, “askeri darbeyi teşvik ettiği” gerekçesiyle İsmet İnönü’ye 12 oturum meclisten men cezası verildi. CHP Meclis Grubu’nun duruma itiraz etmesiyle olaylar iyice büyüdü ve sonunda CHP milletvekilleri polis zoruyla meclisten çıkartıldı. Meclis dışında ise üniversitelerde hükümete karşı protestolar düzenleniyordu ve 28 nisan 1960 tarihinde İstanbul Üniversitesi öğrencisi Turan Emeksiz hükümete karşı İstanbul Üniversitesi’nde düzenlenen bir protesto mitinginde polisin açtığı ateş sonucu öldü. Hüseyin Onur ise sol bacağı kesilerek kurtarıldı. Hukuk’un üstünlüğünü savunan Yargıtay Başkanı Bedri Köker, Yargıtay Başsavcısı Rifat Alabay, Yargıtay 2. Başkanlarından Haydar Yücekök, Yargıtay Üyeleri Melehat Ruacan, Kamil Çoşkunoğlu, Faik Uras ve İlhan Dizdaroğlu ‘görülen lüzum üzerine’ re’sen günde emekliye sevkedildiler. 5 mayıs 1960’ta Ankara Kızılay Meydanı’nında 555K parolasıyla büyük bir protesto mitingi düzenlendi. 21 Mayıs’ta ise Harp Okulu öğrencileri ve subaylardan oluşan yaklaşık 1000 kişi Ankara’da hükümet aleyhinde sessiz bir yürüyüş yaptı.
Sonunda 27 Mayıs 1960 sabaha karşı saat 4’te radyoda Kurmay Albay Alparslan Türkeş TSK olarak yönetime el koyduklarını belirtti ve askeri darbenin sebeplerini bir radyo bildirisi ile halka duyurdu. Menderes ise 27 Mayıs 1960 günü Kütahya’da Albay Muhsin Batur tarafından gözaltına alınarak Ankara’ya götürüldü. Daha sonra da ve diğer tutuklu Demokrat Parti üyeleri ile birlikte Yassıada’da hapsedildi. Darbeci subaylar ise Cemal Gürsel başkanlığında kurulan Milli Birlik Komitesi ve kurucu meclis ile beraber ülke yönetimini devraldı. Yeni bir anayasa oluşturulması için ülkenin önde gelen hukuk profesörlerinden bir anayasa komisyonu kuruldu. Menderes ve diğer DP üyeleri ise bulundukları Yassıada’da kurulan Yüksek Adalet Divanı tarafından yargılanmaya başladı. Yapılan oturumlar her gece radyoda Yassıada Saati programında halka duyuruluyordu. 9 Temmuz 1961 tarihinde Anayasa Komisyonu’nun hazırladığı yeni anayasa için yapılan halk oylamasında % 61,7 oy oranı ile kabul edilerek yürürlüğe girdi.
YARGILANDIĞI DAVALAR ve SONUÇLARI
Örtülü Ödenek Davası: Örtülü ödenek paralarını zimmetine geçirmekten yargılandı. 13 oturum sürdü ve 2 şubat 1961 de suçlu olduğu yönünde karara varıldı. Yürürlükteki kanunda örtülü ödenekteki kaynakların Başvekil tarafından sınırsız olarak ve kayıt tutulmadan harcanabileceği açıkça belirtildiği halde, bu mahkeme 10 yıllık Örtülü Ödenek kayıtlarını istedi. Menderes, bir kısmı da Kıbrıs’ta kurdurduğu Türk Mukavemet Teşkilatı için harcandığı sonradan ortaya çıkan bu harcamaları açıklamadığı için bu dava sonucunda 4,877,780 lirayı zimmetine geçirmekten suçlu bulundu ve paranın tahsili için Aydın’daki arazilerine el kondu. Örtülü ödenek davası konuşulurken savunma tarafı, Amerikan gizli servisinin Türk istihbarat servisine para vererek Menderes’in telefonlarını dinlettirecek kadar teşkilata hakim olduğunu iddia etti. Menderes ve Başbakanlık Müsteşarı Ahmet Salih Korur, suçlunun o dönemin MİT müsteşarı Behçet Türkmen olduğunu iddia etti.
6 – 7 Eylül Olayları: Bu dâvada sanıkları Celâl Bayar, Adnan Menderes, Fatih Rüştü Zorlu, Fuat Köprülü, Fahrettin Kerim Gökay ile Selanik’teki bomba olayı ile ilgili olan 6 kişidir. Bu dâva, 6/7 Eylül 1955 günü İstanbul’da meydana gelen olaylarla ilgilidir. 6 Eylül 1955 günü, Selanik’te, Mustafa Kemal Atatürk’ün doğmuş olduğu eve bir bomba atılmış, bu olayın İstanbul’da duyulması üzerine de, büyük olaylar meydana gelmiş, yüzlerce dükkân ve ev yıkılmış, milyonlarca lira zarar meydana gelmiş, dış ülkelerdeki millî itibarımız zedelenmişti. Savcı, okuduğu kararnamede, bombanın, hükümetin emri ile Oktay Engin tarafından atıldığını, bombanın konsolos tarafından Selânik’e götürüldüğünü, olayların önceden tertip edildiğini ileri sürmüştür. Açıklanan karar sonunda, Gökay ve İstanbul Emniyet Müdürü Eriş, 18.11. 1960 tarihli af kanununa göre dâva dışı bırakılmışlar, Adnan Menderes, Fatin Rüştü Zorlu suçlu bulunmuştur.
Vatan Cephesi: Savcı tarafından okunan kararnamede, sanıkların, Türkiye’de Demokrasiye son vermek amacı ile ‘Vatan Cephesi’ adı altında çok geniş imkân ve şartlarla hazırladıkları bir teşkilâtı kurma yoluna gittikleri, bu sebeple de Anayasayı ihlâl ettikleri ileri sürülmüştür. Menderes ve öbür sanıklar, iktidar partisinin üyelerini bir teşkilât altında birleştirme amacı içinde, Vatan Cephesini kurduklarını söylemişlerdir. Demokrasi taraftarı olduklarını belirtmişlerdi. Açıklanan kararda bu dâvanın da Anayasayı ihlâl dâvası ile birleştirildiği belirtilmiştir.
Vinileks Davası: Vinileks firmasına Türkiye Vakıflar Bankasından kredi verdirmekle suçlanmıştır. Adnan Menderes tarafından kurulan bu Bankanın 27 Mayıs darbesine kadar Umum Müdürlüğü’nü yapan ve 1961 seçimlerinden sonra tekrar aynı Bankanın Genel Müdürlüğüne getirilecek olan Sabahattin Tulga yaptığı savunmada krediyi, suni deri imal ederek ithal ikamesi yapacak bu firmanın karlı olacağına inandıkları için verdiklerini; nitekim darbe sonrası işbaşına gelen yeni Banka yönetiminin de aynı firmaya ilave kredi verdiğini belirtmiştir. Buna rağmen bu mahkeme Menderes ve Hasan Polatkan’ı bu davadan da suçlu bulmuştur.
İstimlak Davası: Menderes, eski bakanlardan bazıları İstanbul ve İzmir valileri, İstanbul Belediye Başkanının sanık olarak bulundukları bir davadır. Savcı tarafından okunan kararnamede, Menderes’in İstanbul’u imar etmek düşüncesi altında, rastgele pek çok ev yıktırdığı, istimlâk bedellerini ödetmediği, istimlâkler sırasında pek çok suiistimallerin meydana gelmiş olduğu belirtilmiş, sanıkların cezalandırılmaları istenmiştir. Açıklanan kararda, bu davanın da Anayasayı ihlâl davası ile birleştirilmesine karar verildiği bu davanın da, Anayasayı ihlâl suçunun maddî vakıası olarak kabul edildiği belirtilmiştir.
Radyo Davası: Başta Menderes olmak üzere 6 eski bakan ve eski Basın Yayın ve Turizm Genel Müdürü Altemur Kılıç’ın sanık oldukları bir davadır. 29 Kasım 1960 günü başlayan dava, 6 oturum sürmüş, 22 Aralık 1960 ta bitmiştir. Savcı tarafından okunan kararnamede, sanıkların, demokrasiyi yıkmak ve bir zümre egemenliği kurmak için radyoyu bir parti organı haline getirdikleri, bu amaç için de 1957 seçim sonuçlarını, saat 17 den önce ilân ederek baskı yaptıklarını ileri sürmüştür. Sanıklar yaptıkları savunmalarda, bu iddiaları kabul etmek istememişler, radyo ile olan ilgi durumlarını, çeşitli yönlerden açıklamışlardır. Dava, Anayasayı ihlâl davası ile birleştirilmiştir. Menderes ve eski bakanların bu davadaki sorumlulukları da, ‘Anayasayı ihlâl suçunun maddî vakıası’ olarak kabul edilmiştir.
Demokrat İzmir Gazetesinin Tahribi Davası: Menderes, D. P. İzmir İl Başkanı, İzmir Valisi, Emniyet Genel Müdürü ile birlikte 36 sanığı olan bir davadır. 9 Ocak 19&1 günü başlamış, 12 oturum sürmüş, 11 Mart 1691 günü son bulmuştur. Dava Sırasında 75 tanık dinlenmiştir. Savcı tarafından okunan kararnamede ,Demokrat İzmir gazetesinin, D.P. iktidarı aleyhindeki tutumuma engel olmak amaca ile, D.P. ileri gelenlerinin emri ve İzmir D.P. teşkilâtının teşebbüsü ile Demokrat İzmir gazetesinin basıldığı, tahrip edildiği ,sonuç olarak da basın hürriyetinin, dolayısı ile Anayasanın ihlâl edildiği ileri sürülmüştür. Sanıklar, olayla ilgi derecelerini çeşitli şekilde yorumlamışlar , Andan Menderes’de, bir gazetenin tahrip edilmesi ile basının susturulmuş olamayacağını ileri sürmüştür. Açıklanan kararda, bu davanın da, Anayasayı ihlâl davası ile birleştirildiği belirtilmiş ,D.P. ileri gelenleri, Menderes, İzmir Valisi için, bu davanın, Anayasayı ihlâl suçunun maddî vakasının meydana getirilmiş olduğu belirtilmiştir.
Köpek Davası: 14 Ekim 1960 günü öğleden sonra, ‘Irtikâp davası’ da denen Köpek davasına başlanmıştır. Bu davada sanık olarak eski Cumhurbaşkanı Celâl Bayar ve eski Tarım Bakanı Nedim Ökmen bulunmuştur. Kararnamede, Celâl Bayar ve Nedim Ökmen’in nüfuz ve makamlarını suistimal ederek, Afgan kralı tarafından armağan edilen bir köpeği, yirmi bin liraya Atatürk Orman Çiftliği Hayvanat Bahçesine sattıkları ileri sürülmüştür. Buna göre de sanıkların beş yıl ağır hapis ve müebbeden memuriyetten mahrumiyetine karar verilmesi istenmiştir. Sanıklar, bu davaya karşı olan üzüntülerini belirtmişler, ortada bir ‘irtikâp’ olayının olmadığını, elde edilen bu para ile İzmir’in bir köyünde bir çeşme yaptırılmış olduğunu söylemişlerdir. 6 duruşma devam eden bu davada 7 tanık dinlenmiş ve 24 Ekim 1960 günü karar açıklanmıştır. Bu karara göre, Köpek davası, 1 numaralı dava olan Anayasa davası ile birleştirilmiştir. 15 Eylül 1961 günü açıklanan tararlarda da, Celâl Bayar’ın 4 yıl 2 ay hapsine, müebbeden memuriyetten mahrumiyetine karar verildiği anlaşılmıştır.
Kanuna aykırı olarak üniversite basmak ve halka ateş açtırmak,
Bazı muhalefet milletvekillerinin ve muhalefet liderinin seyahat özgürlüğünü kısıtlamak,
Döviz Yasası’nı ihmal etmek,
1957 seçimlerinin erkene alınarak kanuna aykırı olarak tarihinin değiştirilmesi,
CHP’nin mallarına “haksız” yere el konulduğu iddiaları,
Menderes, 13 ayrı davadan yargılandı ve Bebek Davası dışındaki bütün davalardan suçlu bulundu. 27 Mayıs darbesini yapan cuntacıların özel olarak kurdukları mahkeme olan Yüksek Adalet Divanı 9 ay 27 gün süren yargılama süreci sonunda 14 kişinin idamına, 31 kişinin de ömür boyu hapse mahkûm edilmesine karar verdi. Geri kalan 418 sanığa ise 6 ay ile 20 yıl arasında değişen hapis cezaları veya beraat kararı verildi.
Amerika Birleşik Devletleri başkanı Kennedy, Fransa cumhurbaşkanı Charles De Gaulle, Birleşik Krallık Kraliçesi II. Elizabeth, Almanya Başbakanı Konrad Adenauer, Pakistan devlet başkanı Muhammed Eyüb Han, ve İran Şahı Muhammed Rıza Pehlevi, idamların durdurulması için Cemal Gürsel başkanlığındaki Milli Birlik Komitesi’ne defalarca çağrıda bulundular. Cemal Gürsel başkanlığındaki Milli Birlik Komitesi; Celâl Bayar, Adnan Menderes, Hasan Polatkan ve Fatin Rüştü Zorlu dışındakilerin idam cezasını affetti. Celâl Bayar’ın cezası yaş haddi nedeniyle ömür boyu hapse çevrildi.
Fatin Rüştü Zorlu ve Hasan Polatkan 16 Eylül 1961 tarihinde ve adet olduğu üzere sabaha karşı, o gün başarısız bir intihar teşebbüsünde bulunan Adnan Menderes ise İmralı Adası’nda 17 Eylül 1961’de sağlık muayenesini yapan doktor heyetinden sağlam raporu alındıktan sonra saat 13:21’de idam edildi.
11 Nisan 1990’da TBMM tarafından kabul edilen 3623 sayılı kanunla Adnan Menderes ve onunla birlikte idam edilen arkadaşlarının itibarları iade edildi. Meclisteki oylamada ANAP ve DYP milletvekilleri evet oyu kullanırkan SHP’lilerin büyük çoğunluğu “çekimser”, bir kısmı da “ret” oyu kullandı. Aynı kanun uyarınca naaşı, 29. vefat yıldönümü olan 17 Eylül 1990 tarihinde İmralı’dan dönemin Cumhurbaşkanı Turgut Özal ve yüz binlerce vatandaşın katıldığı bir törenle İstanbul’da Vatan Caddesi’nde kendisi için yapılan anıt mezara taşındı. Menderes’in 1958 yılında hizmete açtığı bu caddenin adı 1994 yılında dönemin belediye başkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın teklifiyle Adnan Menderes Bulvarı olarak değiştirildi.
Menderes’in adı, İzmir’deki uluslararası havalimanına (Adnan Menderes Havalimanı), Aydın’da kurulan üniversiteye (Adnan Menderes Üniversitesi), İstanbul’daki Adnan Menderes Bulvarı, Adana’da ise kendi yaptırdığı Seyhan Barajı’nın gölü kıyısındaki Adnan Menderes Bulvarı dahil Türkiye’nin birçok şehrinde çeşitli caddelere verildi.
REF: Haber Revizyon Dergisi Eylül 2013 // 15 Eylül 2013 Pazar, 14:09






























8 Ağustos 2014 Cuma

Ankara, Çankaya’daki Celal Bayar Köşkü ve Tarihçesi..

Ankara’daki Celal Bayar Köşkü’nün
Tarihçesi..
             Ankara Atatürk Bulvarı üzerinde bulunan ve kadim Demokrat Partililerin, “Demokrasi Evi”, “Bizim Ev” ve “Demokrasi Mabedi” dedikleri köşkün bulunduğu bağ (arazi), Türkiye Cumhuriyeti’nin 3. ve ilk sivil Cumhurbaşkanı Mahmut Celal Bayar tarafından; Ankara’ya ilk geldiği ve Keçiören’de ikamet ettiği yıllarda, Çankaya’ya çıkarken “atları dinlendirmek amacıyla” satın aldığı bir yerdir.
            Daha sonra bu araziye Celal Bayar’ın eşi Reşide Bayar’ın isteği üzerine, Etnografya Müzesi’nin mimarı Arif Hikmet Koyunoğlu; 2 katlı mütevazi bir ev/köşk yaptı..
            Mustafa Kemâl Atatürk yaşadığı ve Ankara’da kaldığı sürece köşkün müdavimleri ve müstesna misafirleri arasında yer aldı. Devletin en önemli meseleleri, (daha sonra “Dörtlü Takrir”in imzalandığı) tarihi masa başında görüşüldü. 
            Dörtlü Takrir bu binada hazırlandı; Muhalefet çalışmalarının karargâhı da bu köşk idi. Ayrıca, tarihi ve kadim Demokrat Parti (07 0cak 1946-27 Mayıs 1960) bu binada kuruldu.
Bayar ailesi, Celal Bayar 1950’de cumhurbaşkanı seçilene kadar bu köşkte yaşadı.
            Celal Bayar Köşkü, bir dönem siyasetin göbeğindeydi. "Demokrat Parti davası, misyonu ve 46 Ruhu”nun oluştuğu bu mekânda Celal Bayar, Adnan Menderes seçimlere burada hazırlandı. Demokrat Parti 3821 Sayılı Kanun gereği yeniden açıldıktan sonra: Önce Hayrettin Erkmen, Nilüfer Gürsoy Bayar ve en son Aydın Menderes tarafından “Demokrat Parti Genel Merkezi” olarak kullanıldı.
Sonraları Aydın Menderes ile Bayar varisleri arasında çıkan ihtilâflar nedeniyle köşk bir emlâkçıya satıldı. Bu satışı başka satışlar takip etti ve nihayet DYP tarafından mülkiyeti satın alınarak “Celâl Bayar Demokrasi Müzesi”ne dönüştürüldü.
            Köşkte Atatürk dışında sadece Bayar, Menderes ve Demirel’in porteleri asılıdır.
Üç ismin ortak özelliği ‘tek başlarına iktidar’ olmaları…
            Celal Bayar Köşkü halen, adı DP olarak değiştiren parti yöneticileri tarafından kullanılmaktadır..
***
CELAL BAYAR KÖŞKÜ (*)
Kızılay Atatürk Bulvarı üzerindeki ‘DP Celal Bayar Köşkü’ adından anlaşılacağı üzeri 3. Cumhurbaşkanı Celal Bayar’a ait. 1924 yılında Mustafa Kemal’in emriyle Türkiye İş Bankası’nı kurup, ilk Umum Müdürlüğü’nü üstlenen Celal Bayar (tam adı Mahmut Celâleddin Bayar) başkentin daimî sakini olur.
Eşi Reşide Hanım’la evvela Keçiören’de tuttukları evde yaşarlar. Celal Bayar Keçiören’den Çankaya’ya gidiş gelişleri sırasında bugün köşkün bulunduğu arsayı görür, beğenir. Önce atını dinlendirme mevkii olarak kullanır. Reşide Hanım’ın müstakil, bahçeli bir eve çıkma isteği üzerine söz konusu arsaya 2 katlı bir ev yaptırır. Köşk’ün mimarlığını Etnografya Müzesi’nin mimarı Arif Hikmet Koyunoğlu üstlenir.
Bayar ailesi, Celal Bayar 1950’de cumhurbaşkanı seçilene kadar bu köşkte yaşar. Bayar bu mütevazı mekânı daha ziyade geniş ve yeşil bahçesinden dolayı sever. Zira sık sık bu geniş arazide at koşturur. Bugün bu bahçe oldukça küçülmüş durumda.
            Çünkü Bayar büyük kısmını hayattayken İş Bankası’na bağışlar. 1986’da ölünce kızı Nilüfer Gürsoy Köşk’teki eşyaları doğum yeri Bursa’da kurulan Bayar Müzesi’ne taşır. Köşk daha sonra (1994) Doğru Yol Partisi’ne devredilir.
DP’lilerin ‘Demokrasi Evi’ diye andığı köşk, bir dönem siyasetin göbeğindeydi.
Celal Bayar’ın ardından köşkü Adnan Menderes, Süleyman Demirel, Tansu Çiller, Mehmet Ağar gibi birçok siyasi lider çalışma, buluşma ofisi olarak kullandı.
Bir bakıma “Demokrat Parti” ruhu bu mekânda oluştu.
Bayar, Menderes ve Demirel’in seçimlere burada hazırlanmalarının bunda büyük payı var elbette. Bundan ötürü köşkte Atatürk dışında sadece Bayar, Menderes ve Demirel’in porteleri asılı... Üç ismin ortak özelliği ‘tek başlarına iktidar’ olmaları…
Tansu Çiller’in başbakanlığı sırasında (Mayıs 1995) DYP 42 milyar lira ödeyip köşkü satın aldı. Müze formuna çevrilse de üst kattaki çalışma ofisi 2011’e kadar aktif şekilde kullanıldı.
Tarihî mekânın son hâlini fotoğraflamak için kapısını çalsak da açan olmadı.
Binanın sessizliği, bahçesinin bakımsızlığı ‘DP’nin devrinin de geçtiğini hissettiriyor âdeta!
(REF: Mesut Çevikalp, Gazeteci-Cumhuriyeti Şekillendiren Köşkler.)
(BAK:http://www.mesutcevikalp.com/?p=358)