26 Aralık 2014 Cuma

Demokrat Parti, ilk ve orijinal Programı; 07 Ocak 1946 günü, tarihi ve kadim Demokrat Partinin resmen kuruluş bildirimi esnasında, Devlete/İçişleri Bakanlığına verilen programdır. O günden bu güne "daha iyisi" kesinlikle olmadı!...

DEMOKRAT PARTİ PROGRAMI
(07 Ocak 1946 tarihli Orijinal metin)
UMUMÎ PRENSİPLER

KURULUŞ AMACI
MADDE 1
Siyasî hayatımızın, birbirine karşılıklı saygı gösteren partilerle idaresi lüzumuna inanan Demokrat Parti, Türkiye Cumhuriyetinde demokrasinin geniş ve ileri bir anlayışla gerçekleşmesine ve umumî siyasetin demokratik bir görüş ve zihniyetle yürütülmesine hizmet maksadı ile kurulmuştur.
EN UYGUN DEVLET ŞEKLİ CUMHURİYETTİR
MADDE 2
Partimiz demokrasi esaslarına en uygun devlet şeklinin Cumhuriyet olduğuna kanidir.
MADDE 3
Partimiz, demokrasiyi, millî menfaate ve insanlık haysiyetine en uygun bir prensip olarak tanır ve Türk milletinin siyasî olgunluğuna inanır.
DEMOKRASİ PRENSİBİ
MADDE 4
Geniş ve ileri manası ile demokrasi, bütün millet faaliyetlerine millî iradeyi ve halkın menfaatini hâkim kılmak, yurttaşın ferdî ve içtimaî bütün hak ve hürriyetlerine sahip olmasını gerçekleştirmek, yurttaşlar arasında hukuk eşitliğini, menfaatlerde ahengi sağlamaktır.
İÇTİMAİ ADALET VE İNSANİ TESANÜD PRENSİPLERİ
NADDE 5
Aile ve mülkiye esaslarına dayanan Türk Cemiyetinde, içtimaî adalet ve insanî
Tesanüt prensiplerinin millî vicdanda kökleşmesi ve tatbikatta geniş yer bulması için çalışmayı vazife biliriz. İnsanlık haysiyetinin korunması için çalışmak isteyen her işsiz yurttaşa iş bulunmasını, ihtiyarlık, hastalık ve sakatlık gibi hallerde yurttaşların yardım görmelerini demokrat bir cemiyetin başlıca hedeflerinden sayarız.
İÇTİMAİ İŞ BÖLÜMLERİNDE AHENK TESİSİ
MADDE 6
İçtimai iş bölümünün tabii neticesi olarak çiftçilik, işçilik, tüccarlık, sanayicilik, avukatlık ve memurluk gibi, yurttaşların teşkil ettikleri iş ve çalışma zümrelerinin karşılıklı münasebet ve menfaatlerinin umumî menfaat çerçevesi içinde içtimaî adalet ve insanî tesanüt prensiplerine uygun olarak ahenkleştirilmesi lüzumuna ve imkânına inanıyoruz.
İÇTİMAİ VE İKTİSADİ SAHALARDA 
TEŞKİLÂTLANMA
MADDE 7
Umumî hayata her bakımından muvazeneli ve ahenkli bir gelişmenin sağlanması için, yalnız siyasî partiler kurulmasını, yani, sadece Siyasî sahada teşkilâtlanması ve daha şuurlu bir birliğin tecellisi için işçilerin, çiftçilerin, tüccar ve sanayicilerin, serbest meslekler mensuplarının.; Memur ve Muallimlerin, yüksek öğretim talebesinin, içtimai ve iktisadi maksatlarla cemiyetler, kooperatifler ve sendikalar kurmalarını gerekli buluyoruz.
Bütün bu meslek ve tesanüt teşekküllerinin, manevi şahsiyet olarak her türlü siyasi tesir ve maksatlar dışında kalmaları şartıyla, İşçi Sendikalarının grev hakkının tanınması fikrindeyiz.
İNSANLIK ANA HAKLARININ KORUNMASI
MADDE 8
Partimiz, insanlık haysiyetine ve bu haysiyetin ancak insanlık ana haklarının teminat altında bulunmasıyla korunabileceğine inanır ve bütün devlet mevzuatında bu prensibe aykırı hükümler bulunmamasına dikkat etmeği başlıca vazife sayar.
MİLLİ İRADENİN TAM TECELLİSİ
MADDE 9
Millî iradenin tam tecellisi, seçimlerin her türlü müdahaleden ve serbest olarak gizli rey ile yapılmasına ve siyasî partilerin eşit haklara sahip bulunmalarına bağlıdır. Seçimlerin serbestliğini bozacak hareketleri, millî hâkimiyete karşı işlenmiş bir suç addederiz.
TEK DERECELİ SEÇİM
MADDE 10
Millet Vekilliği seçimlerinin tek dereceli olmasını, seçim kanunumuzda, bu esası ve yurttaşın seçme ve seçilme haklarını daha geniş emniyet altına almak maksadı ile değişiklikler yapılmasını lüzumlu görmekteyiz.
DEVLET MEMURLARI SİYASİ FAALİYETTE BULUNMAMALIDIRLAR
MADDE 11
Devlet memurlarının, seçimlere iştirak dışında, hiç bir siyasî faaliyette bulunmamaları ve siyasî partilere girmemeleri lüzumuna kaniiz. Yalnız yüksek öğretim mensupları mesleklerinin mahiyeti itibarıyla bundan ' müstesnadırlar.
KANUN DIŞI SAYILMASINI İSTEDİĞİMİZ SİYASİ TEŞEKKÜLLER
MADDE 12
Memleketimizin istiklâlini veya toprak bütünlüğünü bozmayı, yurttaş ana haklarını kayıtlamayı gaye edinen veya memleket dışındaki siyasî teşekküllere bağlı olan siyasî cemiyet ve partilerin kanun dışı sayılmasını isteriz.
MİLLİYETÇİLİK TELÂKKİMİZ
MADDE 13
Yurttaşlar; arasında müşterek bir tarihin yarattığı kültür ve ülkü birliğine dayanan ve her türlü ayırıcı temayülleri reddeden bir milliyetçilik telakkisine bağlıyız.
Partimiz, bütün yurttaşları, din ve ırk farkı gözetmeksizin Türk sayar ve Türk olmanın haklarına sahip tanır.
Kanunî vazifelerini yerine getiren her ferde iyi bir yurttaş gözüyle bakarız. Bu ana görüşlerin tatbikatta da yer bulmasına dikkatle çalışacağız.
Eğitim ve öğretim müesseselerimizi böyle bir milliyetçilik idealinin tahakkukunda vazifeli saymaktayız.
LÂİKLİK ANLAYIŞIMIZ
MADDE 14
Partimiz, lâikliği, devletin din ile hiç bir ilgisi bulunmaması ve hiç bir din düşüncesinin kanunların tanzim ve tatbikinde müessir olmaması manasında anlar ve Lâikliğin din aleyhtarlığı şeklindeki yanlış tefsirini reddeder.
Din hürriyetini diğer hürriyetler gibi, insanlığın mukaddes haklarından tanır.
DİNİ TEDRİSAT
Gerek dini tedrisat meselesi ve gerekse din adamlarını yetiştirecek müesseseler kurulması hususunda mütehassıslar tarafından esaslı bir program hazırlanması zaruridir. Üniversite içinde yer alacak İlâhiyat Fakültesi ve ilmi mahiyette mümasil müesseseler, Milli Eğitim Bakanlığı’nın bu kabil müesseseleri gibi muhtar olmalıdır.
Dinin siyaset aleti olarak kullanılmasına, yurttaşlar arasında sevgi ve tesanüdü bozacak şekilde propaganda vasıtası yapılmasına, serbest tefekküre karşı taassup duygularını harekete getirmesine müsamaha olunmamalıdır.
İNKILÂPÇILIK ANLAYIŞIMIZ
MADDE 15
Partimiz, inkılâpçılığı, daima değişen dünya ve memleket şartları karşısında hayatın dinamizmine sür'atle uymak, Türk milletini her bakımdan ileri bir seviyeye eriştirmek ve geçmişten, kalan geri ve zararlı gelenekleri her sahada kökünden tasfiye etmek için gereken bütün hamlelerin hemen tatbike konulması manasında anlar.
HALKÇILIK ANLAYIŞIMIZ
MADDE 16
Halkçılığı, hiç bir şahsa veya zümreye imtiyaz tanımamak, kanunlarda ve memleket idaresinde halkın menfaatlerini korumak manasında anlıyoruz. Hükümet ve idare, halktan, hakla beraber ve halk için olmalıdır.
DEVLETÇİLİK ANLAYIŞIMIZ
MADDE 17
Devletçiliği, iktisadî alanda uzun zamandan beri devam eden boşluğu biran evvel doldurmak; iş hacmini genişleterek yurttaşların geçim ve refah seviyesini yükseltmek için, devletin, gerek doğrudan doğruya iktisadî faaliyetlere girişmesi, gerekse nizamlama, teşvik ve yardım yolları ile hususî teşebbüs ve sermayenin umumi menfaate en uygun şekilde ve sür'atle gelişmesinde vazife alması, manâsında anlıyoruz.
Özel teşebbüs ve sermaye faaliyeti ve tasarruflarının devlet tarafından nizamlanması, özel teşebbüs menfaatleri ile genel menfaatin telifi ve korunması zaruretinden ileri gelmektedir. Bizim devletçiliğimiz iktisadî şartlarımızın ve ihtiyaçlarımızın çizdiği yoldur.
DIŞ POLİTİKAMIZ
MADDE 18
Dış politikamız, milletlerin hukuk eşitliğine, milletler arası siyasî, iktisadî ve kültürel iş birliğine, kolektif güvene, iyi komşuluk münasebetleri esasına dayanmalıdır.
Millî varlığın ancak millî kuvvetlerle korunabileceği kanaatine bağlı kalmakla beraber, milletler birliği gayesini hedef tutacak barışçı ve açık bir dış siyasetin, memleket menfaatlerine en uygun bir realist yol olduğuna inanıyoruz.
İÇ İŞLERİMİZ
MADDE 19
İç işlerinde, hükümeti ve teşkilâtını, halkın dışında ve üstünde bir varlık değil; Sadece, halk tarafından amme vazife ve hizmetlerini görmek üzere kurulmuş, bir idare cihazı saymak, esaslı bir prensibimizdir. İyi bir idarenin gayesi, devletle bütün muamele ve münasebetlerinde yurttaşa tam bir emniyet verebilmektir.
Memurlara verilen kanunî salâhiyetlerin, idarî otorite temini bahanesi ile keyfî olarak kullanılması temayüllerini önlemeyi vazife edineceğiz.
İyi bir idare cihazı kurabilmek için vazifenin icap ettirdiği salâhiyetle mesuliyet hudutlarını kesin olarak tayin eylemek şarttır. Bütün salâhiyetlerin mahdut ellerde toplanması ve mesuliyetin zaafa uğraması neticelerini doğuran bürokratik zihniyet ve usullerin terki lüzumuna kaniiz.
MAHALLİ İDARELER
BELEDİYE VE İL GENEL MECLİSLERİNİN GENİŞ YETKİLERLE TECHİZİ
MADDE 20
İllerin özel ihtiyaçlarını yerinde görüp karşılamak ve halkın idareye iştirak ettirilmesi prensibini tahakkuk ettirmek maksatları ile kurulmuş olan il Genel Meclisleriyle Özel İdare ve Belediyeler bütün vazifelerinin ifasında ve bütçelerini tanzim ve tatbik hususlarında ve diğer bütün vazifelerinin gereken genişlikte yetkilerle teçhiz olunmalıdır.
İllerde idare âmirlerine ve memurlarına verilen, yetkilerin de genişletilmesini, yine işlerin yerinde görülmesi ve süratle yürütülmesi bakımından, lüzumlu görmekteyiz.
UZUN VADELİ ÇALIŞMA PLÂNLARI HAZIRLANMALIDIR
MADDE 21
İl Genel Meclisi ve Belediyeler, beşer senelik çalışma plânları tanzimine sevk edilmeli ye bu plânlar merkezde, mahallî idarelere yol göstermek vazifesiyle kurulacak bir teknik büronun evvelden tetkikine tabi tutulmalıdır. Şehir sınırları içindeki kara ve deniz taşıt vasıtalarının ve diğer ticari mahiyette umumi hizmet işletmelerinin belediyelere, devrini tabii buluyoruz.
DEVLET HAYATINDAKİ ÇALIŞMALAR, SİYASİ TESİRLER DIŞINDA KALMALIDIR.
MADDE 22
Devlet hayatında, bütün idare şubelerimiz için, siyâsî tesirler dışında ihtisas heyetlerince umumi plân ve programlar hazırlanmasını ve bunların usul dairesinde kanunlaştırılmasının lüzumlu görmekteyiz.
DEVLET MEMURLARININ DURUMU ÜZERİNE GÖRÜŞLER
MADDE 23
Devlet vazifelerinin günden güne artması ve devletin siyasî ve idarî bünyesinde iktisadî karakterin daha belirgin hale gelmesi yönündeki gelişme, memur meselesini umumî bayatın çetin bir meselesi haline koymuştur. Memurların, her şeyden evvel halka hizmet duygusu taşımaları, vazife ve mesuliyet hislerine bağlı, ehliyet ve ihtisas sahibi olmaları şarttır.
Bu hususların sağlanması için, bilhassa şu esaslar üzerinde önemle durulmasını gerekli buluyoruz
a) Memurların hal ve atilerinin emniyet altına alınması; aylıkların, memur ve emeklileri geçim kaygısından kurtaracak dereceye getirilmesi.
b) Memurların tayin, terfi, cezalandırılmaları hususlarının, takdirden ziyade, objektif usul, kural ve kaidelere bağlanması.
c) İhtisas ve diploma hakları mahfuz kalmak şartıyla, mesleki kabiliyet ve ehliyetleri olduğu takdirde, tahsil durumları nazara alınmaksızın bilumum amme hizmetlerinde çalışan vatandaşlara derecelerini tamamlamak suretiyle yükselme imkânlarının sağlanması.
ç) Çocukların okutulmasında memurlara kolaylıklar gösterilmesinin usulleştirilmesi.
MEMURLARIN TERFİİ
MADDE 24
Bütçemizin büyük bir kısmını memur ve emekli aylıkları teşkil ettiğinden, memurlarımızın terfii meselesi, sayıca az ve fakat yüksek vasıflı ve verimli memurla iş görmek prensibinin tatbikine bağlı bulunuyor. Bu, idare cihazının daha rasyonel bir görüşle tanzimi ve memur sayısını arttırma yönündeki temayüllerin kesin olarak önüne geçilmesini zaruri kılmaktadır.
MADDE 25
Amme hizmetlerinin ifası sırasında doğrudan doğruya veya vasıtalın olarak yapılan her türlü suiistimalleri, ehemmiyette takip ederek, sür’atle intaç etmeyi vazife biliriz.
HÜKÜMET İŞLERİ; ADALET İŞLERİ
TEK YARGI CİHAZI
MADDE 26
Bir memlekette Adalet işlerinin görülmesi, millî iradenin ifadesi olan kanun hükümlerinin yerine getirilmesi demek olduğundan; bu işin aynı mercie bağlı bir tek yargı cihazı ile ayni kaza birliği usulüne göre sağlanması lüzumuna inanıyoruz.
YARGI ELEMANLARININ TERFİHİ
MADDE 27
Yargı işini görmekte olan elemanların yaşama şartlan bakımından uygun bir refah seviyesi içerisinde bulunmaları esastır. Bu itibarla, yargıçlarımıza ve mahkemelerimizin yardımcı unsurları mevkiindeki mahkeme kalemleri memur ve kâtiplerine kolayca yaşamalarını sağlayacak imkânı ve vasıtalar bulunmalıdır.
Anayasanın 56. maddesinde gösterildiği üzere, özel ödenek kanunları yapılarak kendilerine refah ve güvenlik getirecek çare ve tedbirler alınmalıdır.
KAZA MAHKEMELERİ
MADDE 28
İlk mahkemelerde tek hâkim sistemi asıldır. İlk mahkemelerle Yargıtay arasında ikinci bir kaza kademesinin kurulmasını, partimiz, adalet için yeni bir teminat sayar.
ADALETİN SAĞLANMASINDA KOLAYLIK
MADDE 29
Adaletin sağlanması, ucuz; kolay ve ayni zamanda süratli olmalıdır.
Bu gayeleri, zamanımız icaplarına ve memleketimizin sosyal ve ekonomik şartlarına uygun olarak gerçekleştirmek emelindeyiz. Bunun için de usul kanunlarımızda değişiklikler yapılacaktır.
MADDE 30
Adalet cihazlarımızı meydana getiren mahkemelerimizin derli toplu bir kuruluş sistemine bağlanması lâzımdır. Mahkemelerimiz dereceler, görevler ve yetkiler itibariyle muntazam /bir düzene göre kurulmalıdır.
TEVKİF VE CEZA EVLERİNİN AYRILMASI
MADDE 31
Suçtan sanık olanlarla, suçlu oldukları için ceza çekmekte olanlar ayni yerde tutulamazlar. Bu sebeple tevkif evlerinin ceza evlerinden ayrı kurulması zaruridir. Ceza evlerinin, insanlığa yakışır şartlara uygun olarak düzenlenmesi icap eder. Sağlık, sosyal ve medenî şartları bakımından ceza evlerinin, ceza çekenleri manen yok etmemesi ve cemiyete uslanmış ve yükselmiş birer vatandaş olarak iade etmesi için gerekli tedbirler alınmalıdır.
ÇOCUK SUÇLULAR VE ISLAH EVLERİ
MADDE 32
Çocuk suçluların, özel bir ihtimam ve bakım ile yargılanmaları için, büyük şehirlerden başlayarak özel mahkemeler kurulmasını ve cezalarını çekeceklere ayrı ıslâh evleri açılmasını lüzumlu görmekteyiz.
HAK’A EN KISA YOLDAN VARMA İMKÂNLARI SAĞLANMALIDIR
MADDE 33
Hakkın fiili olarak yerine getirilmesi, mahkemece verilen kararın çıkması için geçen zamandan çok daha kısa bir zamanda gerçekleşebilmelidir. Bunu temin için de, icra usullerinde lüzumsuz sürüncemeleri önlemek ve hakka en kısa yoldan varma imkânlarını sağlamak lâzımdır.. Partimiz, bu maksatları elde etmeğe elverişli bulunan tekmil kanun tedbirlerinin alınmasına çalışacaktır.
MİLLİ EĞİTİM İŞLERİ
MİLLİ EĞİTİMDE “EĞİTİM VAHDETİ”
MADDE 34
Maarif sistemimizde Millî Eğitim ve öğretim vahdeti prensibi taraftarıyız.
MİLLİ EĞİTİM VE ÖĞRETİMİN YURT İHTİYACINA GÖRE TANZİMİ
MADDE 35
Umumî ve meslekî eğitim ve Öğretim; yurt ihtiyaçlarını karşılayacak umumî bir plana göre tanzim edilmeli ve gelecek nesillerin; Yalnız ilim ve teknik bilgi ile değîl, milli ve insani manevi kıymetlerle de teçhizine çalışılmalıdır.
İLÖĞRETİMDE SEVİYE BİRLİĞİ
MADDE 36
İlk öğretim, maârif sistemimizin temelini teşkil etmektedir. Bütün ilkokul öğretmenlerinin aynı ruha ve aynı seviyede bilgiye sahip olmaları esasının göz önünde tutulmasını, bunlar arasında farklı zümrelerin teşekkülüne meydan verilmemesi bakımından, lüzumlu görmekteyiz.

ORTA TAHSİL KURUMLARINDA İSLÂH VE TAKVİYE
MADDE 37
Orta tahsil kurullarını, gerek program ve talimatname, gerek laboratuar ve kütüphane gibi öğretim vasıtaları bakımından ıslah ve takviyeye muhtaç görmekteyiz. Yüksek Öğretime basamak olan liselerin, bu maksadı sağlayacak duruma getirilmeleri lâzımdır.
TEKNİK ÖĞRETİM KURUMLARI VE EKONOMİK KALKINMAMIZDAKİ ROLÜ
MADDE 38
Muhtelif derecelerdeki teknik öğretim kurumlarını yurdun her tarafına yaymak yönündeki çalışmaları, eğitim ve öğretim cihazımızın ekonomik kalkınmamızda da Vazife alması bakımından, yerinde bulmaktayız. Bu çalışmaların iktisadi ihtiyaçlarımıza göre ayarlanmasını lüzumlu görmekteyiz.
YÜKSEK ÖĞRETİM KURULLARININ TAKVİYESİ
MADDE 39
Yüksek öğretim meselesinde keyfiyete önem verilmesi lüzumuna kaniiz. Bütün yüksek öğretim kurumlarımızın bu esasa göre takviyesini ve Garp da ki benzerleri seviyesine eriştirilmesini istiyoruz.
ÜNİVERSİTELERİ MUHTARİYETİ
Üniversiteler, ilmî ve idarî muhtariyete sahip olmalıdırlar.
Muhtelif ilim şubelerinde, çalışmak üzere, üniversite içinde, araştırına enstitüleri kurulmasını ve memlekete ait araştırmalara bilhassa önem verilmesini istiyoruz.
HER TÜRLÜ FİKİR HAREKETLERİ, SİYASİ VE İDARİ TESİRLERDEN UZAK KALMALIDIR.
MADDE 40
İlmin, tekniğin, güzel sanatların sür’atle gelişmesini sağlamak için bütün, vasıta ve tedbirlere başvurmak, bu cümleden olarak ehliyet ve istidatları teşvik etmek, Kütüphaneler, Müzeler, Tiyatrolar, Konservatuarlar kurmak, ciddi neşriyata yardımda bulunmak.
Türk dilinin millî bünyesine uygun olarak süratle gelişmesi yolundaki çalışmalara yardım etmek, kısaca, yurdumuzda millî ve insanî kültür seviyesinin yükselmesini sağlayacak her faaliyeti desteklemek, kanaatimizce devletin başlıca vazifelerindendir. Ancak ilmin, sanatın ve türlü fikir faaliyetlerinin siyasî ve idarî müdahalelerden uzak kalmasını,  demokrasinin değişmez bir esası olarak kabul ediyoruz.
ÖĞRETMENLERE TERAKKİ VE TEMAYÜZ HAKKI
MADDE 41
Kabiliyet ve kudreti müsait olduğu takdirde, bir ilkokul Öğretmeninin, öğretim derecelerini tamamlayarak, üniversite profesörlüğüne kadar yükselmesine imkân sağlanmalıdır.
DOĞU BÖLGEMİZDE KÜLTÜR MERKEZLERİ KURULMALIDIR
MADDE 42
Doğu bölgesinde, her derece ve şubede okulları ve nihayet Fakülte ve Enstitüleri ile kültür merkezleri kurmak lüzumuna inanıyoruz.
İKTİSADİ SAHADA ÖZEL TEŞEBBÜS VE SERMAYENİN MEVKİİ
Sanayi işleri:
MADDE 43
İktisadî hayatta özel teşebbüs ve sermayenin faaliyeti esastır.
Onun için hususî teşebbüs ve sermayeye serbestlik ve güvenle çalışmak şartları ve yeni, yeni iş sahaları sağlanmalıdır.
Faaliyet sahaları iyice hudutlanmak şartıyla, özel teşebbüslerle devlet teşebbüslerinin yekdiğerine engel olmadan ve karşılıklı yardım suretiyle bir birini tamamlayıcı bir ahenk içinde, çalışmalarının hem mümkün ve hem de faydalı olduğuna inanıyoruz.
DEVLET İKTİSADİ FAALİYETLERİNİN HUDUTLARI TAYİN VE İLÂN OLUNMALIDIR
MADDE 44
Özel teşebbüs ve sermayenin istikrar ve güvenle çalışması bakımından devlet iktisadî faaliyetlerinin hudutları kesin olarak belirtilmelidir. Bunun için:
a) Devletin ele alacağı işlerin uzun vadeli umumî bir plâna bağlamak suretiyle önceden herkesçe bilinmesi imkânının temini,
b) Devletin iktisadî hayatı tanzim yolunda alacağı tedbirler ile Gümrük, Tekel ve para politikası gibi iktisadî hayatla sıkı sıkıya ilgili konularda takip edilecek ana istikametlerin, yine herkesçe bilinmek üzere, önceden tayin ve ifadesini, lüzumlu görmekteyiz.
DEVLET İKTİSADİ TEŞEBBÜSLERİNİN MAHİYETİ
MADDE 45
Devletin doğrudan doğruya girişeceği iktisadî teşebbüsler şu mahiyette olmalıdır.
a) Özel teşebbüs ve sermayenin yetip erişemiyeceği, yahut yeter ve yakın kâr görmediği için girişemeyeceği, fakat, bütün ekonomik faaliyetlere müessir olacak ve memleket müdafaasını sağlayacak mahiyetteki teşebbüslere girişmek; bilhassa ana sanayii ve büyük enerji santralarını kurmak, bugün olduğu gibi demiryolu, liman, su işleri yapmak; büyük taşıt vasıtaları inşa etmek ve işletmek.
b) Milletin, gelecek nesillere de şâmil, daimî, menfâatleri bakımından devlet elinde bulunması, daha faydalı olan büyük Maden ve Orman işlenmeleri kurmak.
Devlet, girişeceği iktisadî işlerde, kazanç Maksadından ziyade, benzeri özel işletmeleri sarsmamak kaydiyle millî ekonominin gelişmesi ve halk ihtiyarlarının karşılanması gayeleri ile hareket eder.
c) Devlet işleriyle, benzeri özel işletmeler hiçbir surette birbirinden farklı muamele ve şartlar altında bulundurulmamalıdır.
DEVLET İKTİSADİ FAALİYETLERİNİN DÜZENLENMESİ
MADDE 46
Devlet iktisadî faaliyetleri; düzenlemek yolunda alacağı tedbirlerde, iktisadî hürriyetini ortadan kaldıran fiilî inhisarları, milli emek ve sermayenin israfını, umumî menfaate ve içtimaî adalete aykırı istismarları önlemek gibi maksatlarla hareket eder.
SANAYİİN TEŞVİK VE HİMAYESİ
MADDE 47
Memleketin ham maddesini kullanan, halkın zaruri ihtiyaçlarını karşılayan, geniş işçi zümrelerine geçim sahaları sağlayan, dünya piyasalarına göre de rantabl olan sanayii ile, umumiyetle ziraat sanayii ve küçük sanayiden millî ekonomi bakımından himayeye muhtaç görülenler ve halkın bilhassa köylümüzün boş zamanlarını kıymetlendiren el sanatları, devletçe himaye ve teşvik olunmalıdır. Bu esaslara göre tanzim edilecek bir “Sanayii Teşvik Kanunu” projesini Yüksek' Meclise sunmak kararındayız.
Sanayimizin kuruluş ve işleyişinde “En iyiyi, en ucuza maletmek” hedefini daima göz önünde bulundurmak icabeder.
DEVLET İŞLETMELERİNİN, ÖZEL TEŞEBBÜSLERE DEVRİ
MADDE 48
Devlet tarafından kurulan ve programın 45. maddesinde yazılı vasıfları haiz olarak tesis edilmiş bulunan Devlet İktisadi Teşebbüsleri ve İşletmecilerinin dışında kalan devlet işletmeleri elverişli şartlarla özel teşebbüslere devredilmelidir.
BALIKÇILIK TİCAET VE SANAYİİNİN İNKİŞAFI
MADDE 49
Milli servetimiz olan ve memleket için büyük faydalar vaad eden balıkçılığı ve her çeşit balık sanayi ve ticaretinin inkişafını sağlamak ele alacağımız mevzulardandır.
İKTİSADİ DEVLET TEŞEKKÜLLERİNDE RANDIMAN VE RANTABİLİTE 
MADDE 50
İktisadî devlet teşekküllerinde verimlerin geniş ölçüde arttırılmasının ve masraflarının mühim nispetlerde azaltılmasını mümkün görmekteyiz. Bu teşekküllerin idaresinde randıman ve rantabilite hesap ve esaslarına ve basiretli bir tüccar gibi hareket prensibine sıkı sıkıya bağlanmakla bu hedefe varılabileceğine inanıyoruz.
Bu maksatla iktisadî devlet teşekkülleri idare ve murakabesinin, daha ileri ve bu müesseselerin özelliklerine daha uygun bir şekilde tanzimini ve kanunda değişiklikler yapılmasını zaruri görmekteyiz.
TEKEL İŞLERİ:
TEKEL FABRİKALARININ HUSUSİ TEŞEBBÜS VE SERMAYEYE DEVRİ
MADDE 51
Varidat temini gayesiyle tesis edilerek, bizzat Devlet tarafından işletilmek suretiyle memlekette iş hacmini daraltan, hayatı pahalılaştıran Tekel fabrikalarının elverişli şartlarla hususi teşebbüs ve sermayeye devrine taraftarız. 
Mahiyetleri itibariyle devlet ve amme iktisadî teşebbüslerimden olan, Tekel idaresinin şarap, tütün ve sair fabrika ve işletmeleri gribi, iktisadî teşebbüslerin, 3460 sayılı kanunun teşkil ettiği iktisadî Devlet Tevekkülleri topluluğu; içerisine alınmasını tabii ve faydalı buluyoruz.
İKTİSADİ İDARE CİHAZI, TİCARİ ZİHNİYETLE İŞLETİLMELİDİR
MADDE 52
Devletçilik politikasının devlete yüklediği her türlü ekonomik vazifelerin lâyıkıyla başarılabilmesini, iktisadi idare cihazının iktisadi ve ticari zihniyete ve esaslara göre işletilmesine bağlı görmekteyiz.
TİCARET İŞLERİ
PİYASALARDA EMNİYET VE İSTİKRAR
MADDE 53
Piyasalarda emniyet ve istikrarın sağlanması şarttır. Kat'î zaruret olmadıkça piyasalara karışılmamalıdır. Bu alanda devlete düşen en önemli vazife, rekabetin ortadan kalkmasını veya daralmasını önlemeğe çalışmak olmalıdır.
YAŞAM STANDARDI TABİİLEŞTİRİLMELİDİR
MADDE 54
Türlü sebeplerden ileri gelen hayat pahalılığı, yalnız dar ve sabit gelirlilere zarar veren bir dert olmakla kalmamış, bütün istihsal maliyetlerini arttırmış ve milletlerarası piyasaya uymak zorunda kalan dış ticaretimizi güçleştirmiştir.
Devletin ilgili cihazları, çalışmalarını bu mesele üzerinde toplayarak, iktisadî ve malî hayatın
türlü safhalarında gereken tedbirleri almak suretiyle, yaşama standardı tabiileştirilmeğe çalışılmalıdır.
PARAMIZIN KIYMETİ
MADDE 55
Paramızın kıymetini, serbest piyasa döviz kıymetleriyle memleketimizin iktisadî ve malî durumuna en uygun şekilde ayarlamak ve bu esas üzerinde tam bir istikrar sağlamak (için dikkat etmek ve kararlı olmak gerektiği) zarureti karşısındayız.
Bu yolda gereken tedbirler bir an evvel alınmalıdır.
ZİRAİ KALKINMA
TARIM İŞLERİ:
MADDE 56
Ziraat, millî gelirin en geniş kaynağını teşkil ettiğine ve nüfusumuzun yüzde sekseni ziraatla geçindiğine göre, ziraî kalkınmanın memleket kalkınmasının temeli olacağından yana şüphe yoktur. Bu sebeple, devlet gayretlerinin “Topraktan bol, iyi ve ucuz mahsul almak” hedefinde toplanmasını zaruri görmekteyiz.
ZİRAİ MAHSULÂTIN DEĞERLENDİRİLMESİ VE İSTİHSALİN ARTTIRILMASI
MADDE 57
Memleketimizde ziraat, diğer istihsal şubelerine nispetle, emek ve masrafa en az karşılık getiren iştir. Ziraatta maliyet ve satış fiyatları arasındaki fark, asgarî derecededir. Çiftçinin sattığı, satın-aldığı maddelere nispetle ucuzdur.
Maliyetlerin yükselmesinde tesiri olan amillerle mücadele etmek, diğer taraftan, zirai mahsullerimizin iç ve dış Pazar şartlarının iyileştirme çarelerini aramak yollarıyla, çiftçiyi bu günkünden daha çok kazanır ve daha fazla istihsal yapar hale getirmek, en esaslı gayelerimizdendir.
ÇİFTÇİNİN DONATIMI
MADDE 58
Ziraatımız, âlet, çift hayvanı, makine ve sair vasıta bakımlarından yoksul olduğu gibi, iyi tohum, ilâç ve saire ihtiyaçları da karşılanmış olmaktan uzaktır. Çiftçimizin donatımı işi, zirai kalkınmamızın başlıca konusudur. Bundan başka, çiftçimizi, işine yarayacak teknik bilgi ile teçhiz etmeğe ve istihsal metotlarımızı ıslaha ve daha verimli hale getirmeğe mecburuz. Bütün bu ihtiyaçları memleket ölçüsünde karşılayacak tedbirlerin süratle alınmasına çalışacağız.
ZİRAİ KREDİNİN ARTTIRILMASI
MADDE 59
Ziraî kredi, istihsal hacmiyle mütenasip ve istihsali sür'atle arttırmada esaslı âmil olabilecek -miktar ve mahiyette olmalıdır. Bu bakımdan Ziraat Bankasının faaliyeti ve sermayesinin arttırılması meselesi üzerinde Önemle durulmak lâzımdır. Ayrıca, kooperatifleşme yolu ile kredi varlığına çareler bulunabileceği kanaatindeyiz.
Bunun için, kooperatif hareketini hızlandırmağa ve bundan başka da yer yer çiftçiye kredi yapacak mahallî bankalar kurulmasına çalışacağız.
KOOPERATİF MEVZUUNUN TEVSİİ
MADDE 60
Çiftçimizin, kredi kooperatifler ile olduğu gibi istihsal ve satış kooperatifleri kurmak ve bunları çoğaltmak yolu ile de, takviyesini lüzumlu görmekteyiz.
KURAKLIKLA MÜCADELE
MADDE 61
Ziraî kalkınmamızda büyük ehemmiyeti aşikâr olan kuraklıkla mücadelenin ve sn işlerinin hızlandırılmasını ve genişletilmesini çok lüzumlu görüyoruz.
HAYVANCILIĞIMIZIN ISLAHI
MADDE 62
Hayvancılık, millî gelirde geniş yer tuttuğu gibi, çiftçimizin yardımcısı, büyük bir yurttaş kitlesinin başlıca geçim vasıtası ve en esaslı besin maddelerimizin kaynağı olmak itibariyle de çok önemlidir. Memleketimiz, hayvancılık bakımından geniş imkânlar göstermektedir. Hayvan mevcudunu arttırmak ve cinslerini ıslah etmek yolundaki gayretlerin arttırılmasında maddî fedakârlıklardan kaçınılmaması zaruridir.
ZİRAİ SANATLARIN TEŞVİK VE HİMAYESİ
MADDE 63
Ziraî sanatlara kredi vermek ve gelişmelerine yardım etmek yönünde Ziraat Bankasının esaslı gayretler sarf etmesine ve özel teşebbüs ve sermayeyi de bu sahaya çevirmek için her türlü teşvik ve yardımda bulunmasına ihtiyaç görmekteyiz.
DEVLETİN ÇİFTÇİYE YARDIMI
MADDE 64
Devlet, elindeki mahdut imkânları ziraat işletmeciliğine hasretmektense, bundan sonra bu imkânları çiftçi kitlesinin iyi, bol ve ucuz istihsal yapmasına yardım yolunda kullanmalıdır. Bu maksatla her bölgede yeni yeni örnek çiftlikler, fidanlıklar, hayvan ıslah merkezleri, tohum üretme ve araştırma istasyonları kurmak yolunda çalışılmalıdır.
MADDE 65
Devlet, ucuz ve her bölgenin tabiat şartlarına uygun âlet ve yedek parçaları çiftçinin ayağına götürmeli ve bu maksatla memlekette çok geniş sarf yeri olan basit ziraat âletleri sanayinin süratle kurulmasını sağlamalıdır.
BASİT ZİRAAT ALETLERİ SANAYİÎNİN KURULMASI
MADDE 66
Ziraî kalkınmamızda devletin ağır ve geniş vazifeleri bulunduğuna inanıyoruz. Bu vazifelerin yapılması için, meseleyi bütün genişliği ile toptan ele almak ve işleri, sarf edilecek emek ve paraya nispetle, verimi en çok ve tesiri millî ekonomi bakımından en geniş olanlardan başlamak üzere tertiplemek ve plânlaştırmak lâzımdır.
BİLGİ VE SERMAYENİN ZİRAAT SAHASINA İNTİKALİ
MADDE 67
Bilgi ile çalışan emek sermaye ve teşebbüsün ziraat sahasına dökülmesini, ziraî istihsal ve millî gelirin arttırılmasında önemli bir konu olarak görmekteyiz. Bu maksadın temini için gerekli tedbirlerin alınmasına çalışacağız.
MİLLİ SERVETİMİZİN BÜYÜK ÖNEMİ
ORMAN İŞLERİ:
MADDE 68
Millî servetimizin büyük ve önemli Bir parçasını teşkil eden ormanlarımızın muhafaza ve geliştirilmesi, devletin daima büyük titizlikle üzerinde duracağı bir konudur.
KÖYLÜ, MİLLETİN EFENDİSİDİR
MADDE 69
Köylümüzün kereste, odun, kömür ihtiyacım zamanında ve yeter miktarlarda ve ucuz olarak verme ve bu işlerde köylünün; Devletin imkân ve vasıtalarından da faydalanmasını sağlamak suretiyle köylüyü ferahlatacak ve orman işletmelerinin işlerini ve masraflarını hafifletecek tedbirlerdendir.
MADDE 70
Devlet Orman İşletmelerinin "tevzii" masrafları ile istihsal masrafları fasıllarında mühim nispetlerde tasarruflar yapılabileceğine inanıyoruz.
MADDE 71
Orman mahsulleri fiyatlarındaki yükseklik umumî hayat ve ekonomik gelişmemiz üzerindeki tesirleri göz önünde tutularak bu fiyatlarda indirmeler yapılmasını zarurî ve mümkün görüyoruz.
BÜTÜN ORMAN VARLIĞI VE BÜYÜK ORMAN İŞLETMELERİNİN DEVLET ELİNDE KALNMASI ZARURİDİR.
MADDE 72
Ehemmiyetli tesislerin kurulmasını ve toplu istihsal yapılmasını gerektiren büyük orman işletmelerinin devlet elinde bulunmasını faydalı ve zarurî görmekteyiz. Kurulacak önemli tesisleri karşılayacak büyüklükte olmayan küçük ormanlar, devletin sıkı murakabesi altında, özel teşebbüs eliyle de işletilebilmelidir.
MALİYE İŞLERİ
DEVLETTE SAMİMİLİK, AÇIKLIK VE ŞEFFAFLIK MUTLAKTIR
MADDE 73
Samimilik ve açıklıkla ve çok sıkı bir tasarruf zihniyetiyle tanzim edilmiş denk bütçe malî siyasetimizin esasıdır. İç emniyeti korumak için sağlam bir idare cihazının işlemesine; Dış emniyeti korumak için de millî savunma ihtiyaçlarını karşılamağa yeter bütün masrafları sağlamak, bütçede gözeteceğimiz başlıca, hedeftir. Bütçenin adî masrafları için açık veya kapalı istikraz (borçlanma) yoluna gidilmemeli ve yeni emisyonlardan kaçınılmalıdır.
İÇ BORÇLANMAYI TASVİP ETMİYORUZ
MADDE 74
İstihsal ve milli gelirin süratle artmasını sağlayacak işlere münhasır kalmak üzere dâhili istikrazlar ve iktisadî istiklâlimize uzaktan yakından dokunmayacak, normal şartlarla uzun vadeli dış istikrazlar yapılmasını çok faydalı ve lüzumlu görmekteyiz.
Bütün devlet iktisadî teşebbüsleri için, asıl sermayenin yanında obligasyon çıkarmak usulünden faydalanılmasını, devlet bütçesinin yükünü hafifletmek bakımından lüzumlu sayarız.
VERGİLERDE İCTİMAİ ADALET ŞARTTIR
MADDE 75
Vergilerin içtimaî adalet kaidelerine uygun ve yurttaşların ödeme kabiliyetleriyle mütenasip olmasını ve vergi sistemimizde, vasıtalı vergilerden ziyade vasıtasız vergilere daha geniş yer verilmesini gerekli buluyoruz. Şahsi takdire dayanan vergî usullerinden, vergi mahiyeti alan iane ve bağış yollarından kaçınılmalını, vergi borcundan dolayı hapis cezasının kaldırılmasını istiyoruz.
MADDE 76
Vergi sistemimizin ıslahı, cibayet usullerinin sadeleştirilmesi ve daha emniyetli ve az masraflı hale getirilmesi suretiyle, yeni vergiler konulmadan dahi, devlet gelirinin artacağı kanaatindeyiz.
MADDE 77
Memlekette iş hacmini daraltan istihsâl maliyetlerine doğrudan doğruya tesir yaparak dış piyasalarla mübadeleyi güçleştiren veyahut hayat pahalılığının amillerinden olan vergi ve resimlerden değiştirmeler ve indirmeler yapılmasına, hayvan vergisinin birden veya tedrici surette kaldırılmasına taraftarız.
HALKIN MENFAATİ, HAZİNE MENFAATİNDEN ÜSTÜNDÜR
MADDE 78
Partimiz, Maliye işlerinin, hazinene menfaatini halkın menfaatlerinden ayrı ve üsttün görmeyen; İktisadî ve içtimaî prensiplerimize uygun bulunan bir anlaşmayla yürütülmesi lüzumuna kanidir. Bu esasın gerçekleştirilmesi yönünde, kazaî ve idarî müeyyideler konulmasına çalışacağız.
BAYINDIRLIK VE ULAŞTIRMA İŞLERİ
MADDE 79
Millî ekonominin gelişmesini geciktiren sebeplerden birisi de ulaştırma ekonomimizin yetersizliği ve pahalılığıdır. Ulaştırma işlerimizi bu görüşün gerekli kıldığı önemle ele almak fikrindeyiz.
MODERN YOLLAR İNŞÂA EDİLECEK VE EN ÜCRA KÖYLERE DAHİ ULAŞIM SAĞLANACAK. GİDEMEDİĞİMİZ YERLER BİZİM DEĞİLDİR.
MADDE 80
Modern yol yapım tekniği, büyük vasıtalara, makinelere ihtiyaç göstermektedir.
Köy, bucak yolları dışındaki yapımın merkezden idaresini, esaslı bir plân içinde büyük yol şebekeleri kurulmasını, bunların devamlı tamir ve bakıma tabi tutulmasını zarurî görüyoruz. Bu bakımdan kanunlarımızda değişiklikler yapılmalıdır. Özel kanununa göre, köy ve bucak yollarının süratle yapılması göz önünde tutulmalıdır.
MADDE 81
Demiryollarımızın inşasına devam olunmalıdır. Demir yollarımızı besleyecek kara yolları ile limanlar, depo ve antrepoların, birbirlerini tamamlayıcı surette yapılmalarını ulaştırma sistemimizin içinde görüyoruz.
ULAŞTIRMA VE AKARYAKITTA UCUZLUK
MADDE 82
Ulaştırmada ucuzluğa sağlamak için her türlü taşıt vasıtalarını ve yedek parçalarının memlekete getirilmesinde kolaylık gösterilmesini, akaryakıt fiyatlarının ucuzlatılmasına çalışılmasını zarurî bulmaktadır,
MADDE 83
Umumiyetle ulaştırma, depo ve antrepo ücret ve tarif elerinin millî ekonomiye uygun olarak tespiti "Varant" usulünün tatbiki, gözettiğimiz hedeflerdendir,
İSTİKBÂL GÖKLERDEDİR
MADDE 84
İstikbal hava nakliyatındadır. Bu konu üzerinde Önemle duracağız.
TÜRK İHRACATI MİLLİ VASITALARLA YAPILACAKTIR
DENİZCİLİK, TÜRK’ÜN, BÜYÜK MİLLİ ÜLKÜSÜDÜR.
MADDE 85
Devlet deniz işletmeciliği ile ilgili bütün vasıtalarımızla tesis ve teşekkülleri bir idare altında toplamayı gerekli buluyoruz. Özel şahıslar elindeki deniz işletmeciliğini ve şilepçiliğini himaye etmeliyiz. Türk ihracat mallarını, millî vasıtalarımızla dış pazarlara götürmek gayemiz olmalıdır. Memleketimizin üç tarafı denizle çevrilidir. Coğrafi durumumuz, endüstrisi, ticareti ve sporu ile bize, en ileri denizci bir millet olarak yetişmek fırsat ve kabiliyetini vermektedir. Denizciliği,"Türkün büyük, millî ülküsü” olarak kabul ediyoruz.
YURTTA SU MESELESİ HALK İÇİN VE LEHİNE İMAR, İNŞÂA VE İHYA EDİLECEKTİR
MADDE 86
Çiftçimiz bir taraftan sel ve taşkınların tahripleri diğer taraftan, kuraklığın acı neticeleri ile daima karşı karşıyadır. Yurtta su meselesi, sağlık bakımından da çok büyük bir önem göstermektedir. Bu sebeplerden, su işlerimize daimi artan bir hızla devam olunmasına çalışmak hedefimizdir. Bu konuda başlanmış işler bitirilmeden yenilerine başlamamak, halin icabıdır. Küçük su işleri üzerinde de ayrıca önemle durulması, bu işlerde halkın ve ilgililerin de iştirakini sağlayacak tedbirler ve müeyyideler aranmalıdır.
MİLLİ BÜNYEYİ KEMİREN HASTALIKLAR
UMUMİ SAĞLIK İŞLERİ
MADDE 87
Nüfusumuzun ve istihsal kudretimizin çoğalması davasında büyük bir amil olan umumî sağlık işlerimiz, artan bir hızla ve plânla yürütülmek ihtiyacındadır. Bunun için, bütçeden, yeterli tahsisat ayrılmasını, sıtma başta olmak üzere, millî bünyeyi kemiren bütün hastalıklarla esaslı surette mücadele imkân be vasıtalarının sağlanmasını ve bu maksatla ilgili Bakanlıklarla da iş birliği yapılmasını, Partimiz, memleketin en büyük ihtiyaçlarından sayar.
Demokrat Parti (DP) Kurucuları
07 Ocak 1946, TBMM - Ankara
M. Celâl Bayar: Eski Başbakan
A. Adnan Menderes: Aydın Milletvekili
Fuat Köprülü: Kars Milletvekili
Refik Koraltan: İçel Milletvekili

21 Kasım 2014 Cuma

Demokratlar Kulübü Derneği Başkanı Ali Naili ERDEM; Hasan Korkmazcan önderliğinde faaliyet gösteren "Demokratik Değerler Hareketi" Merkezinde konuştu...

Ali Naili Erdem: “Ne Mustafa Kemal ATATÜRK'süz ve ne de, İslâm’sız bir Türkiye düşünülemez...”
Türk Parlâmenterler Birliği Onursal Başkanı, eski TBMM Başkan Vekili ve 4 dönem Denizli Milletvekili Hasan Korkmazcan önderliğinde, Ankara merkezli olarak faaliyet gösteren “Demokratik Değerler Hareketi”nin düzenlediği toplantıda konuşan, bir dönemin Sanayi, Çalışma ve Milli Eğitim Bakanı, halihazır Demokratlar Kulübü Başkanı Ali Naili Erdem; “Hukuk ve Demokrasi canının istediği zaman inilecek, canının istediği zaman binilecek bir tramvay değildir… Demokrasi bir başkasına ihtiyaç duyulmak suretiyle başlar. Ben bana yeterim egosu, bencillik, kişisel hırs ve ihtiras demokraside yoktur. Demokrasi sen varsan ben varım anlayışı ile başlar ” dedi.
Ali Naili Erdem (devamla) şunları söyledi:
“Ben 1947’de Ankara Cebeci ocağını kuran üniversite talebesiyim. O tarihten bu yana da Türk siyasi hayatında onurlu, sorumlu, ilkeli, dürüst ve namuslu kalarak Atatürk çizgisinde yürümüş bir insanım. 17 Temmuz 1920 ilk maarif şurası toplanır. Toplantıda hanımefendiler 3. sıradadır. Gazi Mustafa Kemal Atatürk devrin Milli Eğitim Bakanına neden hanımefendiler 3. sıradadır diye sorar ve o hanımefendiler birinci sırada yerlerini alırlar. Gazi o günkü konuşmayı yapar, “Yeni yetişecek nesil fikri hür, irfanı hür, vicdanı hür olacaktır.” Peki ne oldu bu nesiller?
Türkiye’de çare arıyor herkes.
Türkiye’de çare arıyor herkes. Türkiye’de çare Atatürkçü olarak kalabilmektir. Ben içinizde en yaşlı olan adamım, hiçbiriniz benden yaşlı değil, ben 89’u bitirdim. 20 sene parlamentoda kaldım, 5 dönem bakanlık yaptım. Türkiye bizim sevdamızdır. Ne Mustafa kemalsiz, ne de İslamsız bir Türkiye düşünemem. Gazi bana ne kadar yakın ise İslam da bana o kadar yakın ve Gazi’den yola çıkarak İslam’a dil uzatanlara ve Kur’an’dan yola çıkarak Atatürk’e dil uzatanlarla beraber olamam. Gazi Mustafa Kemal Cumhuriyet dedi.
Gazi Mustafa kemal Cumhuriyet dedi.
Parlamentoda adamlar gördüm, mangal gibi yürekleri vardı ama beyinleri yoktu. Deryalar gibi akıllı olanlar vardı ama yürekleri çorak araziler gibiydi. Demokrasiyi yaşatmak mı istiyorsunuz; hem cesur hem akıllı adamlara ihtiyacınız var. Şu an itibarı ile size anlatmaya çalıştığım demokrasi sayısal bir kavram değildir. Demokrasi hukuksal ve ahlaksal bir kavramdır. Eğer orada hukuk yok ise, hukuka budalaların uydurması gözü ile bakılıyor ise,  ahlak benim kasamdır tabiri ile yaklaşılıyorsa, orda demokrasi yoktur. O demokrasinin içerisinde sorumluluk olacaktır, insan sevgisi olacaktır. Bugün Türkiye’nin ihtiyaç duyduğu şey demokrasidir. Demokrasi canının istediği zaman inilecek, canının istediği zaman binilecek tramvay değildir. Demokrasi bir başkasına ihtiyaç duyulmak ile başlar. Ben bana yeterim egosu demokraside yoktur. Demokrasi sen varsan ben varım anlayışı ile başlar.
1215 Magna Carta İngiltere, 1789 Fransız İhtilali, 1757 Amerika İstiklal Beyannamesi, Fransa’nın dünyaya hediye ettiği 3 önemli hazine vardır; özgürlük, eşitlik, adalet. Bunları arayın da bulun Türkiye’de bakalım. Eğer bir yerde insanlar fikirlerini söyleyemiyorlar ise, sizler bir mezarlıkta yaşıyorsunuz demektir.
ATATÜRK ve Ziya GÖKALP
Gazi Mustafa Kemal ATATÜRK, fikir babam dediği Ziya Gökalp’e soruyor;  ‘Nasıl bir Türkiye?’.  Ziya Gökalp’in yazdığı formül şudur;  ‘Türk milletindenim, İslam ümmetindenim, batı medeniyetindenim. ‘.
Formül budur.
Formül budur. Peki, nedir burada anlatılmak istenen şey; sırtınızı batıya dönerek yaşamaya kalkarsanız, çağdaş devlet olamazsınız. Meclis kürsüsünde Gazi şunu haykırır; ‘Benim hayatta yegâne fahrim, servetim Türklükten başka bir şey değildir.’. Türklük bir ırk meselesi değildir. Bir kültür meselesidir. Merhaba diyebilmek, sabahleyin simitçinin sesini duyabilmek, kapıdan geçen arkadaşınıza seslenebilmek, burası Muş’tur yolu yokuştur türküsünü dinleyebilmek,  Zeki Müren’den bir parçada birlikte ağlayabilmek Türklüktür.
Bunları bir araya getirebilecek bir anlayışa Türkiye’de ihtiyaç vardır. Ne oldu, neden bozuldu?. İslam’da en büyük rütbe fikirdir. Ama bankalar mâbed olalı, bizim insanımız paraya teslim oldu ve paranın açmadığı kapı kalmadı. Bir büyük talihsizliği yaşıyor Türkiye, para mı Türkiye mi sorusuna para diyor, para mı vatan mı sorusuna para diyor, para mı namus mu sorusuna para diyor, böyle bir noktaya getirdiler Türkiye’yi. Böylesine bir Türkiye’de demokrasiyi ayakta tutmaya mecburuz.    
Demokrasinin bittiği gün bizde biteriz.
Demokrasinin bittiği gün bizde biteriz. Tek kapı, gireceğiniz kapı, Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde var olabilmektir. Sevgili Hasan onu yapmaya çalışıyor. 40 haramiler var onları ürkütmeden oraya girebilmek büyük bir mesele. Türkiye 1739 sayılı Temel Eğitim Kanununu çıkardığım zaman, bir şeyi anlatmaya çalıştım. Batı dünyasında konuşmadığımız lider kalmadı. Bunları size şunun için söyledim; her millet kendi kültürü ile yaşar. Eğer siz kendi okullarınızda, kendi insanınızı yetiştirmezseniz başka birinin devleti olursunuz.
Fransız okullarında Japon gibi düşünen birisi yetişmez. Alman okullarında da Japon gibi düşünen yetişmez. Her millet kendi insanını yetiştirir. Hiç kimse beni yanlış anlamasın, darbeler Türkiye’yi altüst etmiştir. Ben her darbede içeriye giren arkadaşlardan birisiyim. Her darbe sonrasında birçok insan alkışlandı. Zincirbozan’da sevgili Deniz Baykal ‘Eğer 27 Mayıs tarihinde Ali Naili Erdem’in kapısının önünde bir hafta davul zurna zeybek oynatmasaydınız biz bugünlere gelmezdik.’ dedi. Çünkü birinin felaketini beklersen o felaket sana çark eder.  Öyle ise yapılacak şey, demokrasiyi ayakta tutmanın yolu, sivil ruhu egemen kılmak.
Hâkimiyet kayıtsız şartsız milletindir diyorlar…
Hâkimiyet kayıtsız şartsız milletindir diyorlar, öyle mi? Ben bunu bir keresinde söyledim, karşımda Bayındırlık Bakanı vardı o tarihte ‘Hâkimiyet Allah’ındır’ dedi. Evet, Kur’an’da öyle olduğunu ben de biliyorum ama sana siyasi iktidar kimde olacak onu anlatmaya çalışıyorum dedim.  Şahısta mı olsun, ailede mi olsun, sınıfta mı olsun, milletin kendinde mi olsun, deyince; ‘Millet senin kafanda teşekkül etmiş bir evhamdan ibarettir .’dedi. ‘Peki, ne var, cemaat var, tarikat var.’ dedi.
Sevgili güzel insanlar millet kavramını yok etme noktasına sürat ile gitmekteyiz. Osmanlı’da millet yoktu. Beni lütfen yanlış anlamayın, millet kavgasını Gazi Mustafa Kemal başlattı ve bize millet olma vasfını vermeye çalıştı. Aziz ve necip Türk Milleti bunu söylüyordu.
Bir şeyin daha altını çizelim, büyük tarihçilerden biri; Osmanlı çöküyordu diyor, Tanzimat’ın aydınları da Osmanlı’nın çöküşünü seyrediyordu. Şimdi de Türkiye’de aydınlar aynı şeyi yapıyor. Millet feleğinin kaderini aziz hanımefendiler beyefendiler aydınlar çizer.
Bugün aydınlar suskun, konuşmuyorlar.
Burada yaptığımız konuşmaların bir gün inşallah gök kubbede yerini almasını temenni ederim. Sevgili Hasan Korkmazcan çalışıyor. Allah yardımcısı olsun. Ben bir Atatürk sevdalısıyım, bir Türkiye sevdalısıyım, ben o rüzgârlarla büyüdüm ve büyüyorum. Biraz evvel söylediğim gibi haramdan uzak yaşadık, Allah’lı bir dünyada var olmanın kutsiyeti içindeyiz. Yapılan araştırmalara göre  yüzde 28 insan tarafsız şu anda. Demek oluyor ki bir boşluk var, bir beklenti var. Sandığa gideceksiniz, gitmekle de kalmayacaksınız, dostlarınızı tutacaksınız sandığa getireceksiniz. Bu yüzde 28 sizin arkadaşlarınız, bunları sandığa getirin. 
Demokrasinin yolu madem sandıktan geçiyor, sandığa sahip olunuz.
Ben 46 seçimlerine Demokrat Parti’nin İzmir Kemalpaşa ilçesinden girdim. Pomak Köyü vardır, bir de Boşnaklar Köyü vardır. Ben o köyde seçime girdim. Köyün ağası geldi, ne yazıyorsunuz dedi, işte zabıt tutuyoruz dedik, yırt onu dedi. Yırttılar yaz oraya dedi 168 iştirak, 168 CHP. Döndü bana ‘ Halil Efendi’nin oğlu babana söyle benim ne dediğimi anlar o’ dedi. Bir hafta sonra babam devlet memuruydu mahkeme başkâtibi tayini çıktı, gerekçe neydi biliyor musunuz?
Memurun oğlu demokrat olmaz.
Memurun oğlu demokrat olmaz. Ben oradan geliyorum hanımefendiler, beyefendiler. Şimdi sevgili Esat (Kıratlıoğlu) benim kardeşim, çok güzel şeyler söyledi, yolunuz aydınlık olsun. Yeni bir oluşumun içerisinde uğraşıyormuşsunuz, hayırlısı olsun. Ben sevgili Esat gibi sizlere sadece temennide bulunur, eksik olan veya ihtiyaç duyduğunuz fikirler olursa onlara da yardım ederiz. Onun dışında bizim aktif görev almamız, hele benim almam mümkün değildir. Ama sizi desteklemekten geri kalmayız.
Ya Erdem neden böyle söylüyorsun. 3 tane evladım var. Ne olur girersem biliyor musunuz? 3’ü de devlet memuru. Biz politikadan çocuklarımıza çok çektirdik. Parlamentonun içerisinde gerçek bir milletvekili olarak haysiyetinizle ayakta kalmak istediğiniz zaman çektiğiniz ıstırabın ne olduğunu bilir misiniz?. Fevkalade zor. Ne gündüzünüz var, ne de geceniz, ne yemek saati, ne de tatil. Hiç birisi yoktu. Biz öyleydik çünkü bizi delege seçiyordu. Biz genel başkanların karşısında takır takır konuşurduk. Şimdi konuşamazsınız ki. 50-60 halkın meclisidir.60-80 delegelerin meclisidir. 80’den sonraki mecliste genel başkanların meclisidir. Genel başkana karşı çıkamazsınız. Çıkarsanız kapıya konulursunuz ve bunun adı demokrasidir. Demokrasi düşündüğünüzü rahatça söylemektir. Dostoyevski harika bir roman yazmış. Diyorlar ki; Çar seni takdim edecek. Çar’ın huzuruna çıkıyor. Çar; ‘Dile benden ne dilersen.’ diyor. Dostoyevski; ‘Suallerime cevap.’ diyor. Öyleyse demokrasiyi yaşatmak istiyorsak, birey şaheserdir.
Kur’an baştan sona insandır.
Bunları şunun için anlatıyorum, sevgili Hasan’ın ve sizlerin hepinizin yolunun aydınlık olmasını Cenab-ı Hakk’tan diliyorum. Size duamız eksik olmayacaktır, temennim eksik olmayacaktır,  sıkıştığınız anda tecrübelerimden yararlanmak istediğinizde amenna der destek veririm, başımın üzerinde yeriniz var.”
(14 Kasım 2014 Cuma, Demokratik Değerler Hareketi Merkezi, Öveçler-Ankara)

15 Eylül 2014 Pazartesi

15 EYLÜL (1961) YASSIADA (Adalet ve Hukuk'un utancı & yüz karası; Engizisyon, işkence ve cinayet mahkemesi) KARARLARI AÇIKLANDI!...

yassıada (emre muharrer engizisyon) mahkemesi "cinayet" kararları; 15 Eylül 1961:
Yassıada çadır tiyatrosu, namı diğer yüksek (!) adalet divanı
Kuruluş: 12.Haziran.1960 tarih ve 1 sayılı karar. 29.Haziran.1960 Tarih ve 16 Sayılı kararla teşkil ettirilen Yassıada Mahkemeleri & Yüksek Adalet Divanı Başkanı:
Yargıtay 1. Ceza Dairesi Başkanı Salim BAŞOL
Asıl Üyeler:
Yargıtay 4. Ceza Dairesi Başkanı Ferruh ADALI,
Yargıtay Üyesi                                           Selman YÖRÜK,
Yargıtay Üyesi                                            Abdullah ÜNER,
Danıştay Üyesi                                            Hıfzı TÜZ,
Danıştay Üyesi                                            Cahit ÖZDEN,
Askeri Yargıtay Başsavcısı yargıç general        Rıza TUNÇ
Askeri Yargıtay Üyesi yargıç yarbay               Hasan GÜRSEL
Askeri Yargıtay Üyesi yargıç yarbay               Nahit SAÇLIOĞLU
Yüksek Adalet Divanı Başsavcısı: Y.Soruşturma Kurulu Üyesi    Altay Ömer EGESEL
Başsavcı Yardımcıları:     Salim Ertem, Fahrettin Öztürk, Avni Yurtsever, Faruk Siret Değermen, Orhan Erdoğan, Niyazi Kırdar, Ahmet Bayrak, Süleyman Taşar, Necdet Darıcıoğlu, Servet Tüzün, Turgut Lüleci,
Yüksek Soruşturma Kurulu Başkanı:  Celalettin KURELMAN, Yargıtay 6. Ceza D. Başkanı
Duruşmaların Başlangıç Tarihi:  01.Ağustos.1960
Karar Tarihi:  15.Eylül.1961
KARARLAR; Yassı Ada’ da Demokrat Parti Bakan ve Milletvekilleri Hakkında Verilen Cezalar:
BERAAT EDENLER: 47 KİŞİ
İlhan Sipahioğlu, Sırrı Turanlı, Arif Demirer, Kemal Özçoban, Kasım Küfrevi, Mehmet Ak, Atilla Konuk, İbrahim Subaşı, Faik Ocak, Fuat Onat, Nusrettin Barut, Müfit Erkuyumcu, Hulusi Köymen, Mehmet Karasan, Tahsin Cahit Çubukçu, Mehmet Hüsrev Ünal, Rasih Gürkan, Osman Alihocagil, Şevki Erker, Abdülkadir Eryurt, Münip Özer, Fetullah Taşkesenlioğlu, Sadık Altıncan, Ali Naci Duyduk, Mazhar Şener, Faruk Nafiz Çamlıbel, Sedat Çetintaş, Rüştü Güneri, Aleksandır Hacıpulos, Fahrettin Ulaş, Necmi Nuri Yücel, Mahmut Yüksel, Muzaffer Akdoğanlı, Şükrü Esen, Servet Hacıpaşaoğlu, Şefik Bakay, Abdurrahman Fahri Ağaoğlu, Orhan Ocakoğlu, Cevdet Özgirgin, Münip Hayri Ürgüplü, Naci Berkmen, Sabri Dilek, Mahmut Goloğlu, Fikri Karanis, Osman Nuri Lermioğlu, Osman Tıran ve Hüseyin Ulus
4 YIL 2 AY AĞIR HAPİS CEZASINA MAHKUM EDİLENLER: 143 KİŞİ
Şemi Ergin, Selâhattin Karacagil, Recep Kırım, Hilâl Ülman, Halim Alyot, Sedat Baran, Kemal Erdem, Yakup Gürsel, Fevzi Hacırecepoğlu, İsmail Hadımlıoğlu, Rafet Tavaslıoğlu, Fikri Arığ, Sezai Demiray, Kâmil Tayşı, Hamit Zülfü Tigrel, Nurettin Manyas, Rüknettin Nasuhioğlu, Hüseyin Şahin, Rıfkı Salim Burçak, Mehmet Eyüboğlu, Melik Fırat, Sait Kantarel, Hasan Numanoğlu, Rıza Topçuoğlu, Halil Akkurt, Muhtar Başkurt, Mustafa Çürük, Hamit Dedelek, Hicri Sezen, Ali Şahin, Hamdi Bozbağ, Mustafa Hemiş, Tahsin İnanç, Übeydullah Seven, Mehmet Dölek, Sami Göknar, İsak Altabey, Nazmi Ataç, Arslan Nihat Bektik, Selim Erengil, Hüsamettin Giray, Ayşe Günel, Mehmet Gürpınar, Mehmet Faruk Gürtunca, Ali Harputlu, Mucip Kemâlyeri, İbrahim Seven, Mıgırgıç Şellefyan, Neclâ Tekinel, Nazlı Tılabar, Sebati Acun, Danyal Akbel, Selâhattin Akçiçek, Necdet Davran, Perihan Arıburun, Necdet İncekara, Nuriye Pınar, Fevzi Uçaner, Behçet Uz, Ahmet Ünal, Selim Ragıp Emeç, Süleyman Çağlar, Fikri Apaydın, Ömer Başeğmez, Ebubekir Devellioğlu, Fahri Köşkeroğlu, Hakkı Kurmel, Durdu Turan, Mehmet Ali Ceylan, Avni Sakman, Dündar Tekant, Hüsnü Yaman, İshak Avni Akdağ, Hamdi Ragıp Atademir, Mustafa Bağrıaçık, Osman Bibioğlu, Remzi Birant, Sıtkı Salim Burçak, Reyhan Gökmenoğlu, Muhittin Güzelkılıç, Ali Saim Kaymak, Hulki Amil Keymen, Ahmet Koyuncu, Tarık Kozbek, Mustafa Runyun, Sabahattin Sayın, Sami Soylu, Ömer Şeker, Nafiz Tahralı, Mehmet Diler, İbrahim Germeyanoğlu, Ahmet İhsan Gürsoy, İrfan Haznedar, Süleyman Sururi Nasuhoğlu, Emin Topaler, Atıf Akın, Selim Akış, Nebil Sadi Altuğ, Hikmet Bayur, Nafiz Körez, Sudi Mıhçıoğlu, Cemil Şener, İhsan Yalkın, Turhan Akarca, Nuri Özsan, Sadi Pekin, Turgut Topaloğlu, Şemsi Ağaoğlu, Baha Hun, Abdullah Eker, Ömer Güriş, Ferit Tüzel, Şükrü Uluçay, Suat Bedük, Baki Erden, Fikri Şendur, Nusret Kuruoğlu, Ömer Özen, Hamdi Özkan, Mahmut Pınar, Muharrem Tansel, Ali Çakır, Hasan Gürkan, İsmail Özdoyuran, Ahmet Peker, Keramettin Gençler, Hâluk Çulha, Hasan Polat, Salih Zeki Ramoğlu, Ömer Yüksel, Talât Alpay, Mahmut Ataman, Ömer Lütfü Erzurumluoğlu, Numan Kurban, Fuat Nizamoğlu, Nazım Tanıl, Abdullah Akın, Cemal Zühtü Aysan, Suat Başol, Ali Kaya, Tahir Öktem, Necati Tanyolaç ve Hulusi Timur.
5 YIL AĞIR HAPSE MAHKUM EDİLENLER: 117 KİŞİ
Abdullah Aker, Sait Bilgiç, Muzaffer Önal, Sait Ağar, Gani Gürsoy, Şefik San, Ali Yaşar, Orhan Kökten, Mustafa Öztürk, Osman Talu, Necati Topçuoğlu, Orhan Uygun, Şeref Saraçoğlu, Faruk Çöl, Nazifi Şerif Nabel, İsmet Olgaç, Hüseyin Özbay, Adnan Selekler, Ahmet Tokuş, Yaşar Yazıcı, Mecit Bumin, Hilmi Çeltikçioğlu, Eyüp Doğan, Yaşar Gümüşel, Hüsamettin Coşkun, Nihat Eğriboz, Piraye Levent, Ekrem Torunlu, Cevat Ülkü, Esat Budakoğlu, Muzaffer Emiroğlu, Mekki Sait Esen, Ali İleri, Arif Kalıpsızoğlu, Ahmet Kocabıyıkoğlu, Muharrem Tuncay, Sırrı Yırcalı, Sıtkı Yırcalı, Ertuğrul Çolak, Mehmet Erdem, Şevki Hasırcı, Sait Göker, Ekrem Yıldız, Rıfat Bingöl, Servet Bilir, Mithat Dayıoğlu, Mahmut Güçbilmez, Kadir Kocaoğlu, Nezih Tütüncüoğlu, Behçet Kayaalp, Sadettin Kracabay, Nurullah İhsan Tolun, Nurettin Fuat Alpkartal, Nahit Ural, Hamdi Bulgurlu, Ali Dedekargınoğlu, Cevat Köstekçi, Ali Çobanoğlu, Ali Rıza Karaca, Nuri Onur, Hüseyin Ülkü, Sebahattin Parsoy, Mustafa Zeren, Abidin Potuoğlu, Ekrem Cenani, İhsan Dai, Samih İnal, Cevdet San, Selâhattin Ünlü, Rüştü Çetin, İbrahim Gürgen, Yakup Karabulut, Hidâyet Sinanoğlu, Niyazi Soydan, Kemal Demiralay, Ali Lâtifaoğlu, Tevfik Tığlı, Nizamettin Kırşan, Haluk Nihat Pepeyi, Mithat Perin, Celâl Ramazanoğlu, Tahsin Yazıcı, Hristaki Yoannidis, Sadık Giz, Behzat Bilgin, Osman Kapani, Ekmel Kavur, Basri Aktaş, Ali Gözlük, Ali Rıza Kılıçkale, Dursun Erol, Sadettin Yalım, Nüzhet Onat, Gıyasettin Emre, Hasan Hayati Ülkün, Zihni Üner, Ali Gür, Atıf Topaloğlu, Hüseyin Agun, Mehmet Fahri Mete, Ahmet Morgil, Nüzhet Akın, Tacettin Barış, Hamdi Başak, Hamza Osman Erkan, Rıfat Kadızade, Salim Çonoğlu, Necmettin Doğuyıldızı, Abdullah Keleşoğlu, Asaf Saraçoğlu, Fikri Şen, Hamdi Tekay, Veysi Oran, Selâahattin Karayavuz, Pertev Sanaç, İsmail Şener ve Mustafa Reşit Tarakçıoğlu.
6 YIL AĞIR HAPSE MAHKUM EDİLENLER: 15 KİŞİ
Kemal Erden, Hamit Koray, Fethi Batur, Nail Geveci, Zuhuri Danışman, Süleyman Kuranel, Ali Ocak, Doğan Köymen, Muammer Çavuşoğlu, Nazım Batur, Ömer Cebeci, Zeyyat Mandalinci, Şefik Çağlayan, Mehmet Daim Süalp, Nurettin Aknoz.
7 YIL AĞIR HAPSE MAHKUM EDİLENLER: 6 KİŞİ
Haluk Timurtaş, Hüseyin Bayrı, Ahmet Hamdi Sezen, Sabri Erduman, Enver Dündar Başar ve Kâmil Gündeş
8 YIL AĞIR HAPSE MAHKUM EDİLENLER: 2 KİŞİ;
İhsan Gülez ve Halil Turgut.
10 YIL AĞIR HAPSE MAHKUM EDİLENLER: 17 KİŞİ
Ethem Menderes, Atıf Benderlioğlu, Hayrettin Erkmen, Hadi Hüsman, Haluk Şaman, Sebati Ataman, Nüzhet Ulusoy, Turan Bahadır, Sefer Eronat, Halis Öztürk, Kenan Akmanlar, Burhanettin Onat, Halil İmre, Servet Sezgin, Kemal Terzioğlu, Hamdi Ongun, Münif İslâmoğlu.
15 YIL AĞIR HAPSE MAHKUM EDİLENLER: 3 KİŞİ;
Mükerrem Sarol, Hüseyin Fırat, Burhan Belge
20 YIL AĞIR HAPSE MAHKUM EDİLEN: 1 KİŞİ;
Nedim Ökmen
MÜEBBET HAPSE MAHKUM EDİLENLER: 30 KİŞİ
Medeni Berk, İzzet Akçal, Celâl Yardımcı, Tevfik İleri, Vacit Asena, Kemal Biberoğlu, Hilmi Dura, Osman Kavuncu, Himmet Ölçmen, Kemal Özer, Necmettin Önder, Selâmi Dinçer, Ekrem Anıt, Hüseyin Ortakçıoğlu, Reşat Akşemsettinoğlu, Murat Ali Ülgen, Selim Yatağan, Sadık Erdem, Necati Çelim, Selâhattin İnan, Mazlum Kayalar, Nuri Togay, Muhlis Erdener, Enver Kaya, Rauf Onursal, Kemal Serdaroğlu, Hadi Tan, Cemal Tüzün, Samet Ağaoğlu, Sezai Akdağ, Kemal Aygün, 
ÖLÜM CEZASINA ÇARPTIRILANLAR: 14 KİŞİ
Celâl BAYAR, Adnan MENDERES, Fatin Rüştü ZORLU, Hasan POLATKAN, Refik KORALTAN, Agâh EROZAN, İbrahim KİRAZOĞLU, Hamdi SANCAR, Nusret KİRİŞOĞLU, Bahadır DÜLGER, Emin KALAFAT, Baha AKŞİT, Osman KAVRAKOĞLU, Zeki ERATAMAN
İDAM KARARI İNFAZ EDİLENLER: 
Adnan MENDERES, Fatin RÜŞTÜ ZORLU, Hasan POLATKAN,
***
YASSIADADA ÖLEN (?!) ve / veya ÖLDÜRÜLEN: 
7 - yedi milletvekili: Yusuf Salman, Lütfü Kırdar, Gazi Yiğitbaşı, Yümmi Üresin, Nuri Yamut, Kenan Yılmaz ve Zakar Taver.
İNTİHAR ETTİRİLEN: 1 Kişi, Namık GEDİK  (Aydın Milletvekili)
***
BİLANÇO; 27 MAYIS’IN, MİLLET-DEMOKRASİ VE DP’YE FATURASI:
Toplam Tutuklu (ESİR ALINAN) Sayısı: 402   (Biri Cumhurbaşkanı, diğerleri Bakan ve Milletvekili)
(Ayrıca, Muhtelif İl, İlçe, Ocak ve Bucak Başkanı olarak tutuklandığı halde; Takipsizlık kararı ile salıverilen): 338 Kişi )
Beraat Eden: 47                     
Mahkûmiyet: 348   
Asılarak İdam Edilen: 3
Yassı Ada’da Ölen ve/veya Öldürülen (*):  7      
İntihar:  1,     
Sağ Olarak Kurtulabilen: 391 kişi
(*) DP Sağlık Bakanı Dr. Lütfi Kırdar, yassıda mahkemesinde savunma yaparken, şiddetli tahrik ve tahkir sonucu, kürsüde kalp krizi geçirerek hayatını kaybetmiştir.
***
SONUÇ / ANALİZ:
01. 1946 – 1960 Dönemi seçilen toplam Milletvekili sayısı: 1.462
02. Dönem İçinde Demokrat Partiye Katılan Milletvekili: 15
03. Ara Seçimle Gelen Milletvekili Sayısı: 18
03. Dönem İçinde Sahip Olunan Toplam Milletvekili Sayısı: 1.495
04. Eceliyle Vefat Eden Milletvekili: 30                 
03. Dönem İçinde Öldürülen: 1                         
04. Dönem İçinde Çekilen: 18                         
05. Dönem İçinde Çıkartılan: 16                         
06. Dönem İçinde Valiliğe Atanan: 2                                                                                     
Y  A  S  S  I  A  D  A
Ölen veya Öldürülen: 7       
İntihar Eden: 1       
İdam Edilen: 3       
Muhtelif Hapis: 348   
Beraatle Sonuçlanan: 47     
Takipsizlikle Sonuçlanan: 338    
***
Yassıada cinayetini işleyenler ödüllendirildi
Adnan Menderes ve iki bakan arkadaşının idamına karar veren Yassıada Mahkemesi’nde hâkim, savcı ve soruşturma kurulu üyesi olarak görev yapan yargı mensuplarının neredeyse tamamı daha sonra ödül olarak yüksek yargıya terfi ettirildi.
Yassıada’nın hâkim ve savcıları idam kararları açıklandıktan sonra Heybeliada’dan Savarona gemisine bindirilip Marmara Denizi’nde gezintiye çıkarıldı. Darbecilerin verdiği ‘mahkemecilik’ görevini başarıyla yerine getirmişlerdi. Savarona, Cumhurbaşkanlığı’na tahsis edilmiş bir gemiydi ve protokole tabiydi. İnfaz emirlerini verenler en üst protokolle taltif edilmişti. Onlar zafer sarhoşu olmuş eğlenirken, Hasan Polatkan ile Fatin Rüştü Zorlu 16 Eylül, Adnan Menderes ise 17 Eylül 1960’ta idam edildi. Diğer idamlıklar ve hapis cezası alanlar Kayseri Cezaevi’ne nakledildi.
Yassıada’nın hâkimleri, savcıları, soruşturma kurulu üyeleri 1960 sonrasında hep adalet sisteminin en üst mertebelerine atandı, ömürlerinin sonuna kadar da hep üst mertebelerde kaldılar. Kendilerinden sonra yerlerine gelecek kişileri de kendilerine benzer insanlardan seçtiler. Adalet bürokrasisi darbeye hizmet etmiş insanlarca şekillendirildi. Peki, kimler hangi görevlere getirildi?
  “Sizi buraya tıkan kudret böyle istiyor.” diyen Başhâkim Salim Başol, 61 Anayasası’yla kurulan Anayasa Mahkemesi’ne, Başsavcı Altay Egesel Yargıtay’a üye yapıldı. Egesel daha sonra Yargıtay 1. Ceza Dairesi Başkanlığına getirildi.  Necdet Darıcıoğlu Askerî Yargıtay Başsavcı Yardımcılığına, Askerî Yargıtay Başsavcı Başyardımcılığına, Askerî Yargıtay üyeliğine, Anayasa Mahkemesi üyeliğine ve nihayet Anayasa Mahkemesi Başkanlığına getirildi. İbrahim Hilmi Senil Danıştay Başkanı, Anayasa Mahkemesi üyesi ve daha sonra Anayasa Mahkemesi Başkanı yapıldı. Yüksek Soruşturma Kurulu üyelerinden Necdet Menteş, Yargıtay Başkanlığına getirildi, Ulusu Hükümeti’nde Adalet Bakanı oldu. Ferruh Adalı, Yargıtay 1. Başkanlığına getirildi. Abdullah Üner, önce Yargıtay 2. Başkanı, sonra da Anayasa Mahkemesi üyesi oldu. Nihat Saçlıoğlu, Askerî Yargıtay’da üyelik, Daire Başkanlığı, 2. Başkanlık ve Başsavcılık yaptıktan sonra Anayasa Mahkemesi üyeliğine getirildi. Hasan Gürsel, hâkim tuğgeneral olarak Askerî Yargıtay Daire Başkanlığı yaptıktan sonra Anayasa Mahkemesi üyeliğine getirildi. Servet Tüzün, Askerî Yargıtay üyeliği ve Anayasa Mahkemesi üyeliğine getirildi. Hikmet Kümbetlioğlu, Danıştay 8. Daire Başkanlığına; Fahrettin Kıyak, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına; Fazlı Öztan, Yargıtay 2. Başkanlığına, Anayasa Mahkemesi üyeliğine; Vecihi Tönük, Danıştay 6. Daire Başkanlığına; Fahrettin Öztürk, Danıştay 1. Mürettep Daire Başkanlığına; Mustafa Hayrettin Perk, Yargıtay 2. Hukuk Dairesi Başkanlığına; Ziya Kayla, Maliye Müsteşarlığına, Merkez Bankası Genel Müdürlüğüne, Başbakanlık Yüksek Denetleme Kurulu üyeliğine, Türkiye Vakıflar Bankası İdare Meclisi Başkanlığına, Merkez Bankası Banka Meclisi üyeliğine, Bakanlar Kurulu kontenjanından YÖK üyeliğine, İş Bankası denetçiliğine;  Hakkı İsmail Beşe, Kurucu Meclis üyeliğine; Mustafa Karaoğlu, Danıştay üyeliğine, Anayasa Mahkemesi yedek üyeliğine getirildiler.
27 Mayıs 1960 darbesiyle demokrasinin üzerinde asker ve yargı vesayeti oluşturulurken yargıda ideolojik yapılanmanın temelleri o dönemde atıldı. 1960 darbesinin ilk 7 ayı içinde daha anayasa yapılmadan Yargıtay üyelerinin dörtte biri, Danıştay üyelerinin yarısından fazlası, ilk derece mahkeme hâkim ve savcılarının da altıda biri re’sen emekliye sevk edildi. Emekli edilenlerin yerlerine darbe rejiminin onayladığı isimler atanarak devrimci ve ilerici yargının temelleri atıldı. Daha sonra Anayasa Mahkemesi ve Yüksek Hâkimler Kurulu oluşturularak yargı vesayeti tahkim edildi. 
İşte infazcıların yükselişi 
Yassıada Mahkemesi Başsavcısı Ömer Altay Egesel İzmir Cumhuriyet Savcısı iken darbeden sonra Yüksek Adalet Divanı Başsavcılığına getirildi. Daha sonra terfi ettirilerek Yargıtay üyeliğine atandı. 1977–78 yıllarında Yargıtay 1. Ceza Dairesi Başkanlığına getirildi. Anayasa Mahkemesi’nin ilk heyetindeki 15 asıl üyeden 4’ü Yassıada Mahkemesi’nde görev alanlar, 5’i darbecilerin oluşturduğu Kurucu Meclis üyeleri arasından seçilmişti. Heyette ayrıca eski bir CHP’li milletvekili ve CHP hükümetleri döneminde uzun süre görev yapmış bir bürokrat vardı. Askerî Hâkim Necdet Darıcıoğlu,  27 Mayıs darbesinden sonra Yassıada Yüksek Soruşturma Kurulu üyeliğine ve Yüksek Adalet Divanı Başsavcı Yardımcılığına getirilmişti. Darıcıoğlu daha sonra Askerî Yargıtay üyesi ve 1977’de Anayasa Mahkemesi üyesi seçildi. Yassıada Mahkemesi’nde etkili görevlerde bulunan Darıcıoğlu darbenin üzerinden 30 yıl geçmesine rağmen mahkeme üyelerinin oylarıyla 1990’da Anayasa Mahkemesi Başkanı seçildi.
1960 darbesi sırasında Yargıtay 2. Ceza Dairesi üyesi olan Necdet Menteş, darbeden sonra Milli Birlik Komitesi tarafından Yassıada Mahkemesi Yüksek Soruşturma Kurulu üyeliğine getirilmişti. Yargıtay üyelerince 1972-1980 arası iki dönem Yargıtay Başkanlığına seçilen Menteş 12 Eylül darbe yönetimi sırasında kurulan Ulusu Hükümeti’nde de Adalet Bakanlığı görevine getirildi. 27 Mayıs 1960 darbesinden sonra da yüksek yargı organlarına seçilecek üyeler darbe döneminde yapılandırılan ve asker kökenli cumhurbaşkanlarının atadığı Yüksek Hâkimler Kurulu tarafından belirlendiği için 27 Mayıs ideolojisi özellikle yüksek yargı organlarında hiç bozulmadan devam etti.
12 Eylül Anayasası’yla yargıya hâkim olan resmî ideoloji kalıcı hâle getirilirken, 28 Şubat sürecinde Genelkurmay’da yargı mensuplarına verilen irtica brifingleriyle darbecilerin yargıya biçtiği misyon yeniden hatırlatıldı. Türk demokrasisinin gelişmesine, toplumdaki fikrî değişim ve dönüşüme rağmen kendi içine kapalı yapısı yüzünden yargıdaki bu katı ideolojik yapı 1960’lı yıllardan, vesayete ilk darbe olan 12 Eylül 2010 referandumuna kadar taşındı. 27 Mayıs zihniyeti yüksek yargıdaki hâkimiyetini koruduğu için anayasa değişikliğine en büyük direnç bu kurumlardan gelmişti. Yargıyı 1960 darbesiyle ele geçirip 1971 muhtırası, 1980 darbesi ve 28 Şubat süreciyle ellerinde bulundurmaya devam edenler, yargının demokratikleştirilmesi ve tarafsızlaştırılması çabasını ‘yargı ele geçiriliyor’ diyerek engellemeye çalıştılar; ancak başarılı olamadılar.
27 MAYIS DARBESİNDEN SONRA YARGIDA TASFİYE YAPILDI
27 Mayıs 1960 askerî darbesinin ardından yıl sonuna kadar darbe rejiminin ilk 7 ayı içinde 94’ü Yargıtay ve Danıştay üyesi olmak üzere toplam 614 yargı mensubu re’sen yani kendi istekleri olmaksızın emekliye sevk edildi. 241 üyesi olan Yargıtay’ın 66 üyesi (dörtte birinden fazlası re’sen), 54 üyesi olan Danıştay’ın 28 üyesi (yarısından çoğu re’sen), 3123 kişilik yerel mahkeme hâkim ve savcı kadrosundan 520’si doğrudan emekliye sevk edildi (altıda biri re’sen).
YASSIADA’DA İŞLENEN İNSANLIK SUÇLARI
Yassıada’da hukuk askıya alınmış, insanlık suçları işlenmişti. Peki DP’liler, yakınları ve toplumda derin izler bırakan uygulamalar neydi? İşte bazıları:
 27 Mayıs’tan itibaren bir cadı avı başlatıldı. Demokrat Partililer askerî araçlara doldurulup hapishanelere götürüldü. İl, ilçe, bucak ve nahiye başkanları ile muhtarlar ve küçük yörelerde özellikle DP’li bilinen eşraftan kim varsa (Mithat Perin 70 bine yakın kişi olduğunu iddia ediyor) gözaltına alındı.
 İçişleri Bakanı Namık Gedik, çöp kamyonuna bindirilip Harp Okulu’na götürüldü. Diğer DP’liler ve özellikle bürokratlar için askerî araçlar, tanklar bile kullanıldı.
 Herhangi bir vatandaşın mahkeme kararı olmadan bir ay süreyle tutuklu kalabileceğine dair kanun çıkarıldı. Davutpaşa ve çeşitli cezaevlerinde masum insanlar bir ihbar yüzünden aylarca, neyle suçlandığını bilmeden gözaltında tutuldu. Büyük bir kısmı işkenceye maruz kaldı, fiilî, sözlü saldırıya, dipçik darbelerine, hakaretlere uğradılar. Namık Gedik gözaltındayken şüpheli bir şekilde öldü. ‘Harp Okulu penceresinden atlayarak intihar etti’ açıklamasına kimse inanmadı!
 Ankara Harp Okulu’nda ve İstanbul Davutpaşa Kışlası’nda tutuklu olarak toplanan DP’lilerin Yassıada’ya sevki sırasında korkunç hakaretler, elle tacizler, darp ve benzeri sahneler yaşandı. Yassıada’ya elleri kelepçeli, silahlar üzerlerine çevrili götürüldüler.
-38 kişilik Milli Birlik Komitesi’nin ilk icraatlarından biri 1 No’lu Yüksek Adalet Divanı’nın kurulması ve DP’lilerin yargılanmasını öngören kanunun kabul edilmesiydi. Milli Birlik Komitesi, Yassıada’yı bir cezaevi hâline getirdi ve burada görev yapacaklarla ilgili bütün tayin yetkilerini kendi üstüne aldı. İdamların infazı için 65 yaş haddi kaldırıldı. Yüksek Soruşturma Kurulu ve Yüksek Adalet Divanı henüz kurulurken, ölüm cezası yolları hızla açıldı.
 Aralarında askerlerin de olduğu hâkim ve savcılar, DP’ye düşman olanlardan özel olarak seçildi. Heybeliada’daki bir otel kiralanıp lojman hâline getirildi. Bölgeye giriş ve çıkışlar yasaklandı. Atatürk’ün yatı Yassıada Komutanı Tarık Güryay’ın emrine verildi, mahkemelerde görev yapanlar ve subaylara moral geceleri düzenlendi.
 İdam kararı çok önceden verilmiş ve gerekli bütün tedbirler alınmıştı. MBK doğrudan doğruya komitenin bir karargâhı olan Dolmabahçe’deki irtibat bürosunu kurdu. Bütün emniyet kuvvetleri Sıkıyönetim Komutanlığı’na, fakat irtibat bürosu MBK’ya bağlandı. İrtibat bürosunda görevli olanlar ordu mensubu idi.
 Yassıada duruşmalarının başlamasından birkaç ay sonra idamların yapılacağı İmralı Adası’nda hazırlıklar başladı. Zeytin fidanı için çukur açılıyor diye mezar kazıldı. Cephane için sandık diyerek tabut yapıldı. Kale direği diye darağaçları kuruldu. Mahkeme sürerken İstanbul Emniyet Müdürü Nevzat Emrealp’tan cellat ve bir hayli de darağacı istendi.
 Yassıada duruşmaları öncesi DP’lilere işkence edildiği iddiaları üzerine MBK, adaya getirilişi bir senaryo hâlinde filme aldırdı. Bayar, bundan kurtulmak için intihara kalkıştı. (Darbeciler, adaya ilk çıkıştaki kötü muamelelerin de kaydedildiği filmin görülmesini istemedi.) “Düşükler Yassıada’da” filmi bütün sinemalarda gösterildi. Afişlerde, ‘Prodüksiyon: MBK İrtibat Bürosu’ diye yazıyordu.
 Menderes, hücresinde 6 ay kimse ile konuşturulmadı, tokatlandı. Üzerinde sigara söndürüldü. İlk duruşmada gördüğü işkence yüzünden konuşma yeteneğini yitirmekte olduğunu söyledi. Fatin Rüştü Zorlu’ya dayak atıldı. Ada Komutanı Tarık Güryay, İzmir Milletvekili, general kızı ve Orgeneral Tekin Arıburun’un eşi Perihan Arıburun’u mahkemedeki savunmasından dolayı dövdü.
 DP’li 402 milletvekilinin sorgulanması bir ay içinde yapıldı. Savunma hakkı sınırlandı. Neden suçlandıklarını bilemediler, haklarındaki iddialara cevap vermeleri mümkün olmadı. Kararlar, gerekçeleri hariç olarak sanıklara okundu. Duruşmaları Albay Tarık Güryay makam masasından izledi. Hoşuna gitmeyen savunmalara müdahale etti.
 DP’lilerin yakınları ile görüşmesi engellendi. Sınırlı sayıda izin verilenlerden bazılarından para alındı. Mahkeme salonu subaylar ve CHP’lilerle dolduruldu. 
 İdam kararları MBK tarafından hemen tasdik edildikten sonra infaz emri helikopterle İstanbul’a getirilip ada komutanlığına tebliğ edildi. İdam kararları okunmasından sonra idam mahkûmları iki hücumbotla İmralı’ya gönderildi. Tasdik olunan üç karar 16-17 Eylül’de infaz edildi.
 16 Eylül sabahı, 30 kadar Equanil adlı uyku hapını içerek intihar ettiği söylenen (intihar olmadığı da ileri sürüyor) Adnan Menderes’in midesi yıkandıktan sonra idamdan saatler önce prostat kontrolü yapıldı. Adli Tabip Lütfü Tuncay’ın “İnfaza mâni hâli vardır” raporuna rağmen elleri kelepçelenip İmralı’ya götürüldü.  
 Naaşlar ailelerine verilmeyip adanın bir köşesinde açılan çukurlara gömüldü.
 Yassıada komutanı Tarık Güryay işkencelere nezaret etti. MBK üyelerinden bazıları ve 100 kadar subay infazı izledi. Yassıada mahkeme heyeti ve bazı subaylar infazlardan sonra Atatürk’ün yatı Savarona’da kutlama yaptı.
 Yassıada’da Ordu Film Merkezi’nde çekilen fotoğraf ve görüntüler basına irtibat bürosu üzerinden açık artırma ile satıldı.
 İdamlıklardan ip, kefen, mezar ve Yassıada’da yenilen yemeğin parası ödeme emri kâğıdı ile istendi. (AKSİYON / 19 Eylül 2011 / İDRİS GÜRSOY)
YORUMLAR:
Sedat Sayın: Nihat Saçlıoğlu'nu ayırsaydınız keşke. Bütün idamlara karşı oy kullanmıştı.
Sami Gören: Maalesef hafızamız zayıf. Bilhassa genç nüfus yakın geçmişi bilmiyor. Yakın geçmişimizle ilgili yazılarınızı ilgi ile okuyorum. Bildiğim konularda hafızam tazeleniyor, bilmediğim konularda bilgi sahibi oluyorum. 27 Mayıs darbesini ve darbecileri deşifre etmek çok önemli bir hizmettir. Millet darbec...
Nihat Ünver: Kıbrıs fatihleri Fatin Rüştü ZORLU, Adnan MENDERES ve Celal BAYAR'a tokat atanlar, işkence edenler mümkün olduğunca tespit edilip isimleri ifşa edilmelidir. Yakınları babalarının, dedelerinin vahşiliğini öğrenmelidir. Bu kişiler ölmüş olsalar bile gıyaben yargılanıp rütbeleri geri alınmalıdır.
***
Yassıada kararları yok sayılmalı
Nilüfer Gürsoy Bayar
27 Mayıs darbesinin ardından tutuklanan Demokrat Partililer hakkındaki Yassıada kararlarının 52. yıldönümünde Celal Bayar’ın kızı Nilüfer Gürsoy ile konuştuk. Gürsoy, “Kararlar yok sayılmalı. TSK, eğer bu zihniyetten arındıysa darbeyi telin etmeli.” diyor.
15 Eylül 1961’de kararlar okunurken Yas-sıaada’ya sadece avukatlar alınıyor. 15 DP’liye idam çıkıyor. 16 Eylül’de Celal Bayar ile ilgili idam hükmü Kadıköy’e gelmeden, doktor yakınlarından biri anne ve çocuklara iğne yapıyor. “Duyuyor, hissediyor ama ağlayamıyor, tepki veremiyorduk.” diye anlatıyor o anı Celal Bayar’ın kızı Nilüfer Gürsoy. Anne Bayar, o gece üst kata çıkıyor,  kimseyle görüşmüyor, sabaha kadar gözyaşları içinde Kur’an-ı Kerim okuyor.
Kadıköy’deki Bayar köşkü, ilk bakışta, o kadar apartman arasında terk edilmiş gibi görünüyor. En dış kapıyı aralayıp içeri girdiğinizde tarihe de yolculuk başlıyor.
Celal Bayar’ın üç çocuğundan biri olan Nilüfer Bayar Gürsoy, 1921 doğumlu. İşte bu hatıralarla dolu köşkte yaşıyor. Hafızası diri, her şeyi en küçük ayrıntısına kadar hatırlıyor. Yassıada’nın en istikrarlı müdavimlerinden. Hemen her duruşmaya gidiyor. Babasıyla birlikte kocası Kütahya Milletvekili Ahmet Gürsoy’u o küçük zaman dilimlerinde görme hayali hayata bağlıyor. Ada komutanına kafa tutuyor. Tanıklarla tartışıyor. Yassıada’ya ziyaretten bu yüzden men ediliyor. Annesi Reşide Bayar, dik durabilen bir kadın. Akis dergisi muhabirine “Yeniçeri gibi ‘isterükle’ ‘istemezükle’ artık devlet yönetilemez!” diyor. Reşide Hanım, Kayseri Cezaevi’ndeki kocasını ziyarete giderken yolda vefat ediyor.
-Yassıada’da yaşananlar bugüne kadar neden iyi anlatılamadı?
Tedbirler kanunu var, terör havası var memleketin üzerinde. DP lehine bir şey söyleseniz suç. Gerçekler ortaya konulamıyor. Darbe aleyhine konuşmak yasaktı. Bir de yaşayanlar anlatmak istemediler. Gururlu insanlar… Tecavüz edilenlerin tecavüz olayını anlatmamak istememesi gibi.
-Neler oldu Yassıada’da?
Yassıada’ya en çok gidenlerden biri bendim. Duruşmaları takip ettim, babam ve eşimle göz göze gelme imkânı bulmak istiyordum, moral olacak şekilde. Bir duruşmaya çocukları da aldım gittim. Sıramızı bekledik. Girdiğimiz yerin karşısında yine bir kapı. Baktık Ahmet geldi. Çocuklara çikolata almış kantinden, vermek istedi. ‘Hayır, yasak, veremezsiniz!’ dediler. Biri kadın üç subay bizi dinliyor. Zaten donuğuz, ‘Veremezsiniz!’ deyince iyice donakaldık. ‘Ne yapıyorsunuz? Kitap okuyor musunuz?’ dedim. “Evet.” dedi Ahmet, “Fatin Rüştü Bey bir kitap okudu son günlerde, içinde kaşolar var ve ekomoz oldu.” Hemen oradan itiraz ettiler “Türkçe konuşun!” diye. Kaşo ve ekomozun ne olduğunu anlayamadılar. Ben anladım ki bir şey söylemek istiyor ama neden bahsediyorsun diye soramadım. Dönüyoruz vapurla. Remzi Birand var, Konya milletvekilinin hanımı, kardeş tarafından akrabayız. “İyi ama ellerinin üstünde siyah siyah kabuklar var.” deyince fena oldum, sigara söndürmüşler. Bir de baktık Fatin Rüştü Zorlu’nun annesi Güzide Hanım fevaran hâlinde. Zorlu’nun yüzünü mosmor görünce sormuş. “Merak etme anne, voleybol oynarken oldu.” demiş. “Ne voleybolu! Sana vuran eller kırılsın!” diye feryat ediyor. Yassıada’da fiziki işkence var, bir de onlara yöneltilen yalan iddialar var. Mesailerini ortaya koymuşlar, akla gelmeyecek yalan iddialarla manevi işkence yapıyorlar.
-Babanız Bayar ve Menderes’e hangi işkence yapılıyor?
Babama manevi işkence yapıyorlar. Bu yüzden intihar girişiminde bulunuyor. Subaylar hâkim kılığına giriyorlar, kız arkadaşları ile kahkahalar atıyorlar, çok haysiyetine dokunuyor. Menderes ve Bayar’ın hücreleri yan yana ama birbirlerini göremiyorlar. Tek başına ikisi de. Gardiyanlardan biri Bayar’a elini kaldırıyor vurmak için, bileğini yakalıyor, ‘O kadar da değil teğmen!’ deyip bileğini aşağıya indiriyor. O olaydan sonra fiziki darbede bulunamıyorlar.
-Ya Menderes’e?
Adnan Bey’e çok işkence yapıyorlar, uyutmuyorlar, ilaçlar veriyorlar. Babamın avukatı Gültekin Başak adaya gidiyor. Fırtınalı bir hava, Adnan Bey’in avukatları gelmemiş. Gültekin Bey babamın odasına girecek. Adnan Bey görünce onu, “Gültekin Bey nerede benim avukatım?’ diyor, o sırada subay geliyor, Adnan Bey’i tartaklayarak ‘Gir içeri!’ diyor. Gültekin Bey zangır zangır titriyor. Düşünün, koskoca başbakan tokatlanıyor.
-27 Mayıs uzun bir planlamanın sonucunda gerçekleştirilen bir darbe miydi?
27 Mayıs’tan çok önce DP’lilerin evleri tek tek tespit edilmiş. Darbeye zemin hazırlayan olaylar da var. Ankara olayları davasını Yassıada’da izledim. Bütün sabah tanıklar dinlendi, neler olmuş, taşlar nasıl atılmış… Ara verildi. Girdim lavaboya, baktım, ‘Taş attık’ diyen hanım geldi. ‘Şahitlikte bulunan sizsiniz değil mi?’ dedim. ‘Evet’ dedi. ‘Siz o taşları bir gün önce toplamıştınız değil mi?’ dedim. ‘Tabii, tabii’ dedi ve kahramanlık yapmış gibi anlattı. Tam çıkacakken döndü, ‘Siz Bayar’ın kızısınız değil mi? ‘dedi. ‘Evet’ dedim. ‘Biz’ dedi, ‘O taşları bir gün evvelden topladık ama ne yazık ki gözlerinizi oyamadık!’  
-27 Mayıs’ın arkasında sadece askerler mi vardı?
Fiilen Halk Partisi bu darbenin ortağıdır. Akis dergisi ve Halk Partili gazeteler darbe için görev yaptılar. Halk Partisi’nin içinde bir yapı vardı. Bakan hanımlarının iffetine varıncaya kadar yalan haberler yayabilmişlerdir. İnönü’nün Heybeliada’daki evine bir heyet geliyor. İnönü, çok öfkeli, damadı Metin Toker hapse girmiş. Gelen heyete diyor ki “Görüyor musunuz şu Yassıada’yı? Hepsini oraya tıkmalı! Bana büyük küçük demeyeceksiniz, bütün vazifelilerin, Demokratların isim ve adreslerini bildireceksiniz.” 27 Mayıs olduktan sonra Demokrat Partililer evlerinden tek tek toplandı. Bunu yapan askerî bir güçten başka sivil bir güçtü.
-İsmet İnönü idamlara karşı mıydı?
İdamlara karşıydılar da daha Yassıada hâkim ve savcıları bile belli olmadan Akis dergisinin kapağında babamı neden sehpada gösterdiler? İdamları teşvik etmek için mi? İnönü hep yol göstericiydi.
-DP iktidarı ülkenin nereye götürüldüğünü göremedi mi?
1957’deki 9 subay soruşturmasını babam çok önemsedi, üzerinde durdu, araştırılmasını istedi, fakat bu yapılamadı. Eğer bu tahkikat derinleştirilseydi, belki de darbe olmayabilirdi, önlenebilirdi.
-Tahkikat Komisyonu darbeye gerekçe yapıldı.
Tahkikat Komisyonu kurulmasaydı darbe olmazdı gibi sebepler doğru değil. Demokrat Parti, sokak olaylarının arkasındaki odağı etkisiz kılabilmek için son bir hamleyle Tahkikat Komisyonu’nu düşünmüştü. CHP ve medyası tarafından ağır hücumlara maruz kaldı. Komisyonun tespit ettiği konuların üzerine gidilseydi belki darbe önlenecekti.  
-Kayseri, Ankara, İstanbul olayları, harp okulu yürüyüşü, yalan haberler hep bir merkez tarafından planlanmıştı. Bayar, bu hareketlere dikkat kesiliyor ve hükümeti uyarıyor. Neden sözünü dinletemedi?
Menderes, orduya çok inanıyor ve güveniyordu. Cunta her yere nüfuz etmişti. Önemli noktalara adamlarını yerleştirmişlerdi. Muhafız Alayı komutanını yerinden etmek için hakkında yalan haberler çıkararak yıprattılar. Sonra Bayar’a üç kişiyi önerdiler. Babam, ‘Ben tanımam, siz birini gönderin’ dedi. Osman Köksal’ı gönderdiler. Ancak babam diğer iki kişiden birini de seçse onlar da cuntacıydı. İşlerini bu kadar sağlama almışlardı. Adnan Bey’in etrafını öyle almışlar ki ordunun darbe yapacağına inanmıyordu. Kapısındaki neferi gösteriyor, ‘Bunlar mı darbe hazırlayacak?’ diyordu.
-27 Mayıs’la darbe yolu açıldı ve darbe zihniyeti yerleşerek devam etti. Bundan kurtulmanın yolları nelerdir?
27 Mayıs ilkokul kitaplarına kadar indi, yıllarca okutuldu. Yeni nesillere, DP’nin on yılının şanlı şerefli bir tarih olduğu anlatılmalıdır. Yassıada kararları yok sayılmalıdır. Bu olayı mağdur yakınları değil, bizzat Meclis’in sahiplenmesi, şeref meselesi yapması ve ilga etmesi lazım. Aynı şekilde TSK, eğer bu zihniyetten arındıysa darbeyi telin etmeli.