30 Aralık 2013 Pazartesi

68. YIL ANISINA; HASAN KORKMAZCAN

KURULUŞUNUN 68. YILI ANISINA
“46 ŞAFAĞI’NDA DEMOKRAT PARTİ”
Hasan KORKMAZCAN
İkiyüz yıllık bunalımlı arayış dönemlerinin sonunda, 7 Ocak 1946 tarihinde Türk siyaset tarihinin en önemli adımlarından biri atıldı.
Demokrat Parti kuruldu.
Altmışlı yıllardan seksenli yıllara kadar, benim çok dinlediğim “Biz 46 Şafağı’nda Yola Çıkanlar” tanımlaması, merkez- merkez sağ siyasetin ortak kimliği oldu. Bu söylemi, demokrasi döneminin önemli hatiplerinden Talât Asal, Ali Naili Erdem ve Cevat Önder’in davudi seslerinden hâlâ duyar gibiyim.
Demokrasi, milli değerler, hukuk devleti, halka hizmet bilinci, faziletli yönetim, Cumhuriyetin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğü, egemen ve bağımsız bir toplum olarak dünya milletleriyle yarışmak, dünya barışına katkı, evrensel kültürü halkı Müslüman ve laik yönetimi benimsemiş bir millet olarak zenginleştirmek, dayanışma ruhuyla kalkınmasını bir arada gerçekleştirerek huzur ve refah toplumuna uzanmak hepimizin ortak hülyasıydı.
Her dara düştüğümüzde, her rehavete kapıldığımızda “46 Şafağı’nı” hatırlamak bize yeni bir başlangıç yapmanın enerjisini verirdi. Yeni başlangıçlar için hiçbir koşul bizi yılgınlığa ve bezginliğe itemezdi.
1946 Şafağı’nda Yola Çıkanlar” 
bilinci, millet hizmetinde üç-dört kuşağı kozmik bir eylem bulutu gibi sarmıştı.
1957 Seçimleri’nin sonuçlarını Isparta Demokrat Gazete’nin matbaasında şafak vaktine kadar izlemiştim. O yıllarda Celal Bayar’ı, İsmet İnönü’yü, Tevfik İleri’yi, Said Bilgiç’i, Suphi Baykam’ı, Fethi Çelikbaş’ı salonlarda ve meydanlarda dinlemiştim. Adnan Menderes’le şafak vakti yollara düşüp temel atma törenlerinin haberlerini yazmıştım. “Kıbrıs Türktür, Türk Kalacaktır” sloganlarıyla mitinglerde konuşanlardan biri olmuştum.
27 Mayıs darbesi bu coşkuyu durdurdu.
Adeta ırmağın yatağını değiştirdi.
Daha önce halktan yönetime, partilerden halka geçen enerji akımı kesildi.
Büyük şairimiz Yahya Kemal Beyatlı’nın “Süleymaniye’de Bayram Sabahı” şiiri, içinde her sınıftan Türk insanının bulunduğu bu sinerji yumağının en güzel tasviridir.
İşte, 27 Mayıs’ta kaybedilen bu ruh olmuştur.
Anadolu’nun büyük ozanı Homeros da her destan bölümüne güzel Anadolu’nun şafaklarını anlatarak başlar: “Toprakların üstünde uyanan Şafak kızı, gül parmaklarıyla ufukları boyarken kahramanlar yola koyulur.”
Bu Anadolu Şafakları, bu binlerce yıllık yurdumuzun hep taze başlangıçlara yönelten çağrıları, atalarımızı “Uzak Asya’dan” İstanbul’a, Roma’ya, Viyana’ya koşturmuştur.
1946 Şafağı da, Milli Mücadele kahramanlarını elbirliğiyle demokratik rejimi kurma görevine ulaştırmıştı.
Zamanın Milli Şefi de, zamanın muhalefet liderleri de TBMM’nin İstiklal Madalyası’yla onurlandırdığı gazilerdi. Onlar, Mustafa Kemal Atatürk’ün silah, siyaset ve dava arkadaşlarıydı.
1950-1960 arasındaki kavgaları da sert oldu. Kırıcı oldu. Fakat bugüne kadar her kalite erozyonunda dönüp örnek aldığımız, devlet yönetiminin faziletli uygulamalarını da Türk tarihine onlar yazdılar.
1961 sonrasında bizler yine 46 Şafağı’nın ilhamlarıyla demokrasiyi yeniden inşa etmeye koyulduk.
1971 sonrasında yeni darbe saldırılarına 46 Şafağı’nın bilinciyle  karşı koyduk. Bu yıllarda, demokrasinin yaralarını sarma konusunda İnönü-Bayar yakınlığına tekrar tanık olduk. Milli Mücadele’de yorgun vatanı kurtarmada birbirlerini tamamlayan rollerindeki gibi demokrasi görevi üstlendiklerini gördük.
7 Ocak 1946’da atılan demokrasi adımı tıpkı Kuvay-ı Milliye gibi, halkımızın tarih boyunca bağımsız ve egemen bir millet olarak “kendi iradesini devlet hayatına hakim kılma” arzusuyla başlamıştır.
Biz, 
          “1946 Şafağı’nda Yola Çıkanlar” 
her zor dönemeçte yeniden fazilet yolculuğuna çıkacak enerji, umut, kuvvet ve kudrete sahip olduk.
Yeniden oluruz…

6 Aralık 2013 Cuma

Nihayet!.. 27 Mayıs Mahkemelik...

27 Mayıs mahkemelik oldu 
Demokrat Parti (DP) eski GİK üyesi ve 11. Dönem tarihi ve kadim Demokrat Parti Manisa Mebusu (Millet Vekili) merhum Orhan OCAKOĞLU'nun vefakâr evlâdı Samet Ocakoğlu ve bazı hak sahibi varisler; 27 Mayıs 1960 darbesinin DP’li milletvekilleri ve ailelerinde yol açtığı haksız gasp, mali hak, irtikap ve kayıplarının giderilerek, tazmin ve telâfiî için TBMM’ni mahkemeye verdi. 
AYDIN (İHA) - 06.12.2013 09:42
DP misyonunun ileri gelen isimlerinden olan DP eski GİK üyesi Samet Ocakoğlu, babası 11. Dönem DP Manisa Milletvekili Orhan Ocakoğlu’na 27 Mayıs 1960 darbesinde ödenmeyen 18 aylık milletvekili maaşının günümüze uyarlanarak ödenmesi içerikli hukuki süreci başlatmış ve babasına ait alacağı TBMM Başkanlığı’ndan talep etmişti. Ocakoğlu’nun başlattığı sürecin ardından bir araya gelen DP 11. dönem milletvekillerinin yakınları sürece dâhil olma kararı almıştı.
VARİSLER SÜRECE DAHİL OLMAYA KARAR VERDİ
27 Mayıs darbesine karşı TBMM nezdinde yaptığı başvurunun ardından girişimlerini bir adım daha ileriye taşıyan Ocakoğlu, 27 Mayıs darbesinin DP’li milletvekilleri ve ailelerinde yol açtığı mali hak kayıplarının günümüze uyarlanarak veraset hukuku çerçevesinde ödenmesi için TBMM aleyhinde İzmir Asliye Hukuk Mahkemesi’nde dava açtı. Ocakoğlu’nun avukatı Gökhan Karateke tarafından açılan dava, TBMM’nin bulunduğu yerde görülmesi amacıyla Ankara Asliye Hukuk Mahkemesi’ne havale edildi.
KONU ARTIK YARGIDA!..
Merhum Başbakan Adnan Menderes’in genel başkanı olduğu DP’li milletvekilleri ve ailelerinin yasal haklarının karşılanması için TBMM’ye yaptığı başvurunun ardından konuyu yargıya taşıdığını belirten Samet Ocakoğlu, “Husumet duygularının bataklığına saplanmadan sadece ve sadece, hukuk ve adalet talep ederek açtığımız davamızın kararı ile inşallah haklarımıza erişmek dileğindeyiz. 27 Mayıs'ın demokrasi, hukuk ve insan hakları ihlalleri furyasında oluşan hak kayıplarının ihya edilmesi başarılabilirse, Türkiye'deki demokratikleşme çabaları lehine önemli kazanımlar sağlanacaktır. İzmir’den havaleyle Ankara Asliye Hukuk Mahkemesi’nde güne uyarlanma talebiyle, belirsiz alacak davası açılmıştır. Ayrıca arkadaşlarımızın birlikteliğinden oluşan Fazilet Buketi de adalet talebiyle yargı huzuruna gelecektir. Davamızın kararının, yakın geleceğin Türkiye- AB ilerleme raporlarına yansıyacağına inanıyorum. Öykünün tarafları olarak ulaştığımız aşamada en büyük şükranımız milletimizedir. Yüce yargı mazinin hukuksuz bu dönemini kararı ile güne uyarlayacak kudrettedir”
İLK VE SOMUT YASAL ADIM
Davanın demokrasi, hukuk ve insan haklarına hizmet edeceğine inancının tam olduğunu ifade eden Ocakoğlu, 7 yaşında olduğu darbe döneminde kendisi gibi birçok insanında korkular yaşadığını savundu. Ocakoğlu, sözlerini şöyle tamamladı: “7 yaşımızın korku ve travmalarıyla değil, yaşam öykümüzün hukuk talep etme ritmi ve güncelin güven duygusuyla 27 Mayıs darbesini dava ettim. Son Anayasa değişikliğinden önce böyle bir dava açmak mümkün değildi. TBMM’nin bize bu yolu açmasıyla darbelere karşı dava açma imkânına kavuştuk. Bu dava darbe mağdurlarının ve darbeyle muhatap olan siyasi heyetin haklarının talebine dair ilk ve somut yasal adımdır. Davanın sonucu 27 Mayıs’ın ne olduğunu ve 27 Mayıs'la muhatap olan milletvekillerinin kim ve ne olduklarını hukuk diliyle açıklayacaktır.”

30 Kasım 2013 Cumartesi

DARBE MAĞDURLARI TOPLANDI...

TARİHİ VE KADİM "DEMOKRAT PARTİ"NİN; 
11. Dönem Millet Vekili Yakınları, 27 Mayıs 1960 "Cunta ve Darbe" Mağduriyetlerini Görüştü
AYDIN, 30 Kasım 2013, Haberler.Com
Eski, Demokrat Parti (DP) GİK Üyesi Samet Ocakoğlu'nun, 27 Mayıs 1960 darbesinde, cunta tarafından babası ile diğer DP dönem  Millet Vekillerine kasten ödenmeyen "18 aylık Millet Vekili maaşıyla ilgili" hukuki süreç başlatmasının ardından; Tarihi ve Kadim Demokrat Parti (DP) 11.dönem vekillerinin verasete müstehak ve hak sahibi yakınları bir araya geldi.
Eski Demokrat Parti (DP) GİK Üyesi Samet Ocakoğlu'nun 27 Mayıs 1960 darbesinde babasına ödenmeyen 18 aylık milletvekili maaşıyla ilgili hukuki süreç başlatmasının ardından, DP 11. dönem vekillerinin yakınları bir araya geldi.
DP misyonu’nun ileri gelen isimlerinden eski DP GİK Üyesi Samet Ocakoğlu, babası 11. Dönem DP Manisa Milletvekili Orhan Ocakoğlu'na 27 Mayıs 1960 darbesinde ödenmeyen 18 aylık milletvekili maaşının günümüze uyarlanarak ödenmesi içerikli hukuki süreci başlatmış ve ayrıca babasına ait alacağı TBMM Başkanlığından talep etmişti.
Samet Ocakoğlu'nun başlattığı sürecin ardından davanın avukatı Gökhan Karateke'nin ofisinde bir araya gelen Ocakoğlu ve DP. 11 dönem milletvekillerinin yakınları, bundan sonraki süreçte izleyecekleri yöntemi konuştu.
Darbe mağduru DP. 11 dönem milletvekillerinin yakınları olarak değerlendirme yapmak ve bundan sonra izlenecek yöntemi belirlemek amacıyla bir araya geldiklerini belirten Samet Ocakoğlu, "27 Mayıs 1960 darbesinin muhatabı TBMM, 11. Dönemi Demokrat Parti milletvekillerinin, hukuka aykırı olarak gasp edilen yasama haklarından özlük ve mali hakları dahilindeki Anayasa, TBMM İç tüzüğü ve hukuk dayanaklı 18 aylık milletvekili maaş alacaklarının günümüze uyarlanarak, veraset hukukunda hak sahibi olan varislerine, yani bizlere ödenmesi hükmü ve talebiyle şahsımca başlatılan hukuki süreçten doğacak sonucun hak ve adalet duygusuna hizmet etmesini diliyorum. Büyük ve şerefli bir camianın vatanperver mensupları olan ve çoğunluğu ebediyete intikal etmiş büyüklerimizin haklarını talep ederken demokrasi ve hukuk kulvarların adeta arapsaçı halinde duran bir haksızlığı adalet olgusu ile çözmeye çabasındayız. Tanışıklığı çocuk yaşlarından gelen bizler için en şerefli miras; büyüklerimizin hatıraları, milli vicdanda yaşayan ve daima hayırla yad edilen hizmetleridir. Oralarda büyük haksızlıklar yaşandı, elbette bu hak istenecekti" ifadelerini kullandı.
DP 11. Dönem Milletvekili ve eski İzmir Belediye Başkanı Dündar Başar'ın kızları Ömür ve Emre Başar’da, "Bu hakkın istenmesinde bugüne kadar geç bile kalındı. Samet Ocakoğlu'nun girişimi bizim gibi darbe mağdurları için çok isabetli bir karar oldu" dedi.
Eski İzmir Millet Vekili Abdülkerim Sebati Acun'un oğlu Mustafa Ahmet Acun ise, "Girişim haklı ve doğrudur. Ortada bir haksızlık ve hak vardır. Talebimizin sonuna kadar takipçisi olalım" diye konuştu.
Eski Manisa Millet Vekili İhsan Yalkın kızı Hülya Yalkın da girişime dahil olmaktan duyduğu memnuniyeti ifade ederek, "Bu hak verilmelidir, alınmalıdır, hukuka ve yargıya güveniyorum" dedi.
Darbenin üzerinden geçen onlarca yılda tazmin hukuku açısından bir tek hukuki sonuç olmadığı ve haklarının verilmesinin rivayetlerden ibaret kaldığı fikrinde birleşen DP. 11 dönem milletvekillerinin yakınları, hukuki sürecin sürdürülmesi ve kamuoyunun konuyla ilgili bilgilendirilmesi kararına vardı.
Ocakoğlu'nun ardından 10 hak sahibi daha yasal süreç başlatmak için avukat Gökhan Karateke'ye vekalet verdi. - AYDIN

11 Kasım 2013 Pazartesi

CHP'NİN UTANCI !...

CHP’NİN UTANCI, 
DP’NİN ESERİ VE MEDAR-I İFTİHARI:
10 KASIM 1953 - 10 KASIM 2013., 60. YIL!... 
ATATÜRK'ÜN CENAZE NAMAZI VE 
ETNOGRAFYA MÜZESİNDEN ANITKABİR'E NAKİL
Medeni, vefakâr milletler ve birinci sınıf evrensel ülkeler; Devletlerini kuran veya büyük hizmetlerde bulunan önderlerine ölümlerinden sonra anıt mezarlar yapmışlardır. Türk Devleti de, çürümüş, harap olmuş, yıkılmak üzere olan asırlık Osmanlı İmparatorluğundan, bütün dünyanın takdir ettiği modern, dinamik ve güçlü bir Türkiye kuran Mustafa Kemal'e Atatürk ismini vermiş ve kendisinin vefatından sonra da Ankara'nın en güzel yerine bir Anıt-mezar yaptırmış ve bunun adına da Anıt-kabir demiştir.
Mustafa Kemal'e içten içe düşmanlık besleyen, kin güden ve kötülük etmek isteyenler, O'nu sevmediği zannedilen kişiler değil, bilâkis O'nun eserlerini, makam ve mirasını paylaşanlar, O'nun adına sözde karşı devrimlere kalkışan ve insanlık âlemini daha derinden sömürmek için  “yeni Dünya sistemleri” kurmak isteyenler olmuştur.
İşte  bunun bir örneği.
Aşağıdaki tarihlere dikkatinizi çekmek istiyorum: 
10 Kasım 1938 - Atatürk'ün ölümü
10 Kasım 1953 - Atatürk'ün nâşının Anıtkabir'e nakledilmesi 
Anıtkabire nakil, ölümünden tam 15 yıl sonra gerçekleşiyor.
Bu sürenin 12 yılı içinde Devleti idare eden Milli Şef İsmet İnönü.
Son 3 yılında ise Celal Bayar-Adnan Menderes 
Halk Partisi zihniyeti, İsmet İnönü ve CHP Atatürkçülüğü:
Anıtkabir için, Atatürk’ün vefatından 2 yıl 4 ay sonra 1 Mart 1941 tarihinde uluslararası bir yarışma açıldı. Yapım çalışmaları  09 Ekim 1944 tarihinde ancak başladı. Yani Ölümünden tam 6 yıl sonra!...
Bayar, Menderes ve Demokrat Parti:
Henüz büyük bölümü eksik ve ağır aksak yürüyen Anıtkabir'in inşası; Demokrat Parti iktidara gelir gelmez derhal ele alındı. Hızlandırıldı ve üç yıl içinde 1953 yılında tamamlandı ve Aziz ATA’nın Muazzez Nâaşları 10 Kasım 1953’de ebedi istirahatgâhına nihayet (Ölümünden tam 15 yıl sonra) ihtişamlı bir devlet töreni ile (ve 10 Kasım 1938’de İsmet Paşa tarafından İstanbul Camilerinde kılınmasına izin verilmeyen “Mustafa Kemâl Atatürk’ün Cenaze Namazı” alenen bütün ülke Camilerinde gıyabi olarak açıkça ve resmen eda edilmek suretiyle) nakil, tâzim ve Dinî merasimle defnedildi.   
Şimdi sormak gerekmez mi?..
Milli Mücadele ve İstiklâl Savaşının Başkomutanı, Devletin Kurucusu, İlk Cumhurbaşkanı, bütün milletin ölümünde gözyaşı döktüğü bir milli Kahraman'ın anıt mezarının;
Yarışması ölümünden 3 yıl,
Yapımına başlanması 6 yıl,
Yapımının tamamlanması 15 yıl nasıl geciktirilebilir?..
Bunun her hangi bir ilmi, insani ve mantıki bir izahı var mıdır? 
Mustafa Kemal'in "Ebedi Şef" seçilmesine nazire olarak kendisine "Milli Şef" dedirten ve hayatı boyunca Mustafa Kemal ATATÜRK’ün yolunda gittiğini vurgulayan  İsmet İnönü, Şefinin mezarının yarışmasını bile 3 yıl sonra yapıyor, yapımına 6 yıl sonra başlıyor. İktidarda kaldığı 12 yıl içinde de bitirmiyor.  
Anıt mezarın 9 yılda tamamlanması akıl alacak bir durum değildir.
Öyle ki, İnönü döneminde 9 yıl içinde bitirilmeyen, kasıtla ihmal edilip geciktirilen Anıtkabir yapımı, DEMOKRAT PARTİ’nin iktidara gelmesi ile hakiki bir Atatürkçü olan Celal Bayar, Atatürk’ün Millet Vekili Adnan Menderes ve Partisi Demokrat Parti tarafından 3 yıl geçmeden, mükemmel ve muazzam surette bitirilmiştir!..
O İnönü ki, Atatürk’ün mezarını savsaklayıp geciktirirken, Paralar ve Pullardan Atatürk’ün isim ve resimlerini kaldırmakta, hafızalardan “Türk İnkılâbının ATA-TÜRK ilkelerini” silmekte asla tereddüt etmedi ve gecikmedi.
*
SON EVRENSEL EFSANE
Prof. Dr., Gazî Mareşal Mustafa Kemal ATATÜRK'ün Hayatı 
1881 - Mustafa'nın Selanik'te doğuşu
1893 - Mustafa'nın Selanik Askeri Rüştiyesi'ne yazılması,
1896 - Askeri Rüştüye'de Mustafa adlı öğretmeninin kendisine Kemal adını verdiği Mustafa Kemal, Manastır Askeri İdadisi (Lisesi)'ne geçti.
13 Mart  1899 - Mustafa Kemal, İstanbul'da Harbiye (Harp Okulu) piyade sınıfına girdi.
10 Şubat 1902 - Mustafa Kemal'in Harp Okulu'nu teğmen rütbesiyle bitirerek Harp Akademisi'ne geçmesi
11 Ocak 1905 - Mustafa Kemal'in Kurmay Yüzbaşı olarak Harp Akademisi'nden mezun olması ve merkezi Şam'da bulunan Beşinci Ordu emrine verilmesi
Ekim 1905 - Mustafa Kemal'in bazı arkadaşlarıyla birlikte Şam'da gizli "Vatan ve Hürriyet Cemiyeti"ni kurması
20 Haziran 1907 - Mustafa Kemal'in rütbesinin Kolağasılığına (kıdemli yüzbaşı) yükseltilmesi
13 Ekim 1907 - Mustafa Kemal'in Selanik'te III. Ordu'ya atanması
15-16 Nisan 1909 - Mustafa Kemal'in 31 Mart (13 Nisan) ayaklanması üzerine Hareket Ordusu'nun kurmay başkanı olarak İstanbul'a hareket etmesi
6 Eylül 1909 - Mustafa Kemal'in Selanik'te III. Ordu Piyade Subay Talimgâhı Komutanı olması (aynı yıl içinde Kolağası rütbesiyle 38. Piyade Alayı komutanı olmuştur.)
Mayıs 1910 - Mustafa Kemal'in Mahmut Şevket Paşa'nın kurmay başkanı olarak Arnavutluk harekâtlarında bulunması
17-21 Eylül 1910 - Fransa'da yapılan manevralara (Picardie) Türk Ordusu temsilcisi olarak katılması.
13 Eylül 1911 - Mustafa Kemal'in İstanbul'a Genelkurmay'a nakledilmesi
27 Kasım 1911 - Mustafa Kemal'in Binbaşılığa yükseltilmesi
22 Aralık 1911 - Mustafa Kemal'in İtalyan - Osmanlı Trablus savaşında Tobruz Taarruzunu başarıyla idare etmesi
25 Kasım 1912 - Mustafa Kemal'in Bahrısefid Boğazı (Çanakkale) Kuvâ-yı Mürettebesi Harekât Şubesi Müdürlüğü'ne atanması
27 Ekim 1913 - Mustafa Kemal'in Sofya Ataşemiliteri olması
1 Mart 1914 - Mustafa Kemal'in Yarbaylığa yükselmesi
2 Şubat 1915 - Mustafa Kemal'in Tekirdağ'da 19. Tümeni kurmaya başlaması (25 Şubat 1915'te tümen kuruluşunu tamamlayarak Maydos'a gelmiştir.)
25 Nisan 1915 - İtilaf Devletlerinin Arıburnu'na asker çıkarmaları üzerine Mustafa Kemal'in tümeniyle düşmanı önleyerek durdurması.
1 Haziran 1915 - Mustafa Kemal'in Albaylığa yükselmesi
8-9 Ağustos 1915 - Mustafa Kemal'in Anafartalar Grubu Komutanlığı'na atanması
10 Ağustos 1915 - Mustafa Kemal'in bizzat idare ettiği taarruzla Anafartalar cephesinde düşmanı geri atması
17 Ağustos 1915 - Mustafa Kemal'in Kireçtepe'de zafer kazanması
21 Ağustos 1915 - Mustafa Kemal'in II. Anafartalar Zaferini kazanması
1 Nisan 1916 - Mustafa Kemal'in Tümgeneralliğe yükseltilmesi
7-8 Ağustos 1916 - Mustafa Kemal'in Bitlis ve Muş'u düşman elinden kurtarması
7 Mart 1917 - Mustafa Kemal'in Diyarbakır'daki II. Ordu Komutan Vekilliğine atanması
16 Mart 1917 - Mustafa Kemal'in Diyarbakır'daki II. Ordu Komutanlığı'na asil olarak atanması
5 Temmuz 1917 - Mustafa Kemal'in Halep'teki VII. Ordu Komutanlığı'na atanması
20 Eylül 1917 - Mustafa Kemal'in VII. Ordu Komutanı sıfatıyla memleketin ve ordunun durumunu açıklayan tarihi raporunu göndermesi
15 Ekim 1917 - Mustafa Kemal'in VII. Ordu Komutanlığı'ndan ayrılarak İstanbul'a dönmesi
15 Aralık 1917 - Mustafa Kemal'in Veliaht Vahdettin ile Almanya'ya gitmesi
16 Aralık 1917 - Mustafa Kemal'e "Birinci Rütbeden Kılıçlı Mecidi Nişanı" verilmesi
4 Ocak 1918 - Almanya gezisinden dönmesi
7 Ağustos 1918 - Mustafa Kemal'in Filistin'de bulunan VII. Ordu Komutanlığı'na ikinci defa tayin edilmesi
26 Ekim 1918 - Mustafa Kemal'in komuta ettiği VII. Ordu Birliklerinin düşman taarruzunu Halep'in kuzeyinde bugünkü sınırlarımız üzerinde durdurması
31 Ekim 1918 - Mustafa Kemal'in Yıldırım Orduları Grubu Komutanı olması
13 Kasım 1918 - Mustafa Kemal'in Yıldırım Orduları Grubu Komutanlığı'nın lağvı üzerine İstanbul'a gitmesi
30 Nisan 1919 - Mustafa Kemal'in IX. Ordu Müfettişi olması
16 Mayıs 1919 - Mustafa Kemal'in Samsun'a gitmek üzere Bandırma Vapuru ile İstanbul'dan ayrılması
19 Mayıs 1919 - Mustafa Kemal'in Samsun'a çıkması
21-22 Mayıs 1919 - Mustafa Kemal'in Amasya'dan yolladığı genelgeyle, Milli Kuvvetleri bir gaye ve bir teşkilat çerçevesinde toplamak amacıyla Sivas Kongresi'ni toplanmaya çağırması
26 Haziran 1919 - Amasya'dan Sivas'a hareketi
3 Temmuz 1919 - Mustafa Kemal'in Erzurum'a ilk gelişi
8-9 Temmuz 1919 - Mustafa Kemal'in resmi görevinden ve askerlikten çekilmesi
23 Temmuz 1919 - Erzurum Kongresi'nin toplanması ve Mustafa Kemal'in Erzurum Kongresi'ne başkan seçilmesi
4 Eylül 1919 - Sivas Kongresi'nin toplanması ve Mustafa Kemal'in Sivas Kongresi'ne başkan seçilmesi
11 Eylül 1919 - Mustafa Kemal'in Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti Heyet-i Temsiliyesi Başkanlığına seçilmesi
20-22 Ekim 1919 - Mustafa Kemal'in İstanbul'dan gelen Bahriye Nâzırı (Bakan) Salih Paşa ile Amasya'da görüşmesi ve Amasya bildirgesinin imzalanması
7 Kasım 1919 - Mustafa Kemal'in İstanbul'da toplanması kararlaştırılan Osmanlı Meclisi için Erzurum'dan Milletvekili seçilmesi (Büyük Millet Meclisi'nin birinci dönemi için yapılan seçimde ve ondan sonraki seçimlerde Ankara'dan Milletvekili seçilmiştir.)
27 Aralık 1919 - Mustafa Kemal'in Heyet-i Temsiliye üyeleriyle birlikte Ankara'ya gelmesi
16 Mart 1920 - İstanbul'un İtilaf Devletleri tarafından işgali üzerine Mustafa Kemal'in durumu bütün devletler ve Millet Meclisleri nezdinde protesto etmesi ve Ankara'da yeni bir Millet Meclisi girişiminde bulunması
23 Nisan 1920 - Mustafa Kemal'in Ankara'da Türkiye Büyük Millet Meclisi'ni açması
24 Nisan 1920 - T.B.M.M.'nin Mustafa Kemal'i başkanlığa seçmesi
11 Mayıs 1920 - Mustafa Kemal'in İstanbul Hükümetince ölüm cezasına çarptırılması (Bu karar 24 Mayıs 1920'de Padişah tarafından onaylanmıştır)
13 Eylül 1920 - Mustafa Kemal tarafından "Halkçılık " programının Büyük Millet Meclisine sunuluşu
5 Aralık 1920 - Mustafa Kemal'in İstanbul'dan gelen Osmanlı delegeleri Ahmet İzzet ve Salih Paşa'larla Bilecik İstasyonunda görüşmesi
10 Mayıs 1921 - Mustafa Kemal tarafından Büyük Millet Meclisi'nde Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk Grubu'nun kurulması ve kendisinin Grup Başkanlığı'na seçilmesi
13 Haziran 1921 - Mustafa Kemal'in Fransız temsilcisi F. Bouillon ile Ankara'da görüşmesi
5 Ağustos 1921 - Büyük Millet Meclisi tarafından Mustafa Kemal'e Başkomutanlık görevinin verilmesi
23 Ağustos 1921 - Mustafa Kemal'in 22 gün 22 gece süren Sakarya Meydan Savaşı'nı yönetmeye başlaması
13 Eylül 1921 - Mustafa Kemal'in Sakarya Zaferi'ni kazanması
19 Eylül 1921 - Mustafa Kemal'e Büyük Millet Meclisi tarafından Mareşallik rütbesinin ve Gazi unvanının verilmesi
26 Ağustos 1922 - Gazi Mustafa Kemal'in Kocatepe'den Büyük Taarruzu idareye başlaması
30 Ağustos 1922 Gazi Mustafa Kemal'in Dumlupınar'da Başkomutan Meydan Savaşı'nı kazanması
10 Eylül 1922 - Gazi Mustafa Kemal'in İzmir'e girişi
1 Kasım 1922 - Gazi Mustafa Kemal'in teklifi üzerine Büyük Millet Meclisi'nin saltanatı kaldırılmasına karar verişi
14 Ocak 1923 - Gazi Mustafa Kemal'in annesi Zübeyde Hanım'ın İzmir'de ölümü
29 Ocak 1923 - Gazi Mustafa Kemal'in İzmir'de Lâtife (Uşaklıgil) Hanım'la evlenmesi (5 Ağustos 1925'te ayrılmışlardır)
17 Şubat 1923 - Gazi Mustafa Kemal'in İzmir'de ilk Türkiye İktisat Kongresi'ni açması
13 Ağustos 1923 - Gazi Mustafa Kemal'in ikinci kez Büyük Millet Meclisi Başkanlığı'na seçilmesi
11 Eylül 1923 - Gazi Mustafa Kemal'in Halk Partisi'ni kurması
29 Ekim 1923 - Cumhuriyetin ilanı ve Gazi Mustafa Kemal'in ilk Cumhurbaşkanı seçilmesi
1 Mart 1924 - Gazi Mustafa Kemal'in Büyük Millet Meclisi'ni açışı ve Halifeliğin kaldırılması ile öğretimin birleştirilmesi gereğini konuşmasında belirtmesi
23 Ağustos 1925 - Gazi Mustafa Kemal'in Kastamonu'da şapka ve kıyafet devrimini başlatması
3 Ekim 1926 - İstanbul'da Sarayburnu'nda Mustafa Kemal'in ilk heykelinin dikilmesi
1 Temmuz 1927 - Gazi Mustafa Kemal'in Cumhurbaşkanı sıfatıyla ilk defa İstanbul'a gelmesi
15-20 Ekim 1927 - Gazi Mustafa Kemal'in CHP İkinci Kurultayı'nda tarihi büyük nutkunu söylemesi
1 Kasım 1927 - Gazi Mustafa Kemal'in ikinci kez Cumhurbaşkanlığına seçilmesi
4 Kasım 1927 Gazi Mustafa Kemal'in Ankara Etnografya Müzesi önünde ve Yenişehir'de dikilen heykellerinin açılışı
20 Mayıs 1928 - Afgan Kralı Amanullah Han'ın Gazi Mustafa Kemal'i Ankara'da ziyareti
9-10 Ağustos 1928 - Gazi Mustafa Kemal'in Sarayburnu'nda Türk harfleri hakkındaki nutkunu söylemesi
12 Nisan 1931 - Gazi Mustafa Kemal tarafından Türk Tarih Kurumu'nun kurulması
4 Mayıs 1931 - Mustafa Kemal'in üçüncü kez Cumhurbaşkanlığına seçilmesi
12 Haziran 1932 - Irak Kralı Emir Faysal'ın Ankara'da Mustafa Kemal'i ziyareti
12 Temmuz 1932 - Gazi Mustafa Kemal tarafından Türk Dil Kurumu'nun kurulması
4 Ekim 1933 - Yugoslavya Kralı Aleksandre'ın Gazi Mustafa Kemal'i İstanbul'da ziyareti
29 Ekim 1933 - Gazi Mustafa Kemal'in Cumhuriyet'in onuncu yıldönümü dolayısıyla tarihi nutkunu söylemesi
16 Haziran 1934 - İran Şehinşahı Rıza Pehlevi'nin Gazi Mustafa Kemal'i Ankara'da ziyareti
24 Kasım 1934 - Büyük Millet Meclisi'nin Mustafa Kemal'e ATATÜRK soyadını veren yasayı kabul etmesi
1 Mart 1935 - Atatürk'ün dördüncü kez Cumhurbaşkanı seçilmesi
4 Eylül 1936 - İngiltere Kralı Edward VII'in İstanbul'da Atatürk'ü ziyareti
11 Haziran 1937 - Atatürk'ün çiftliklerini devlete ve bir kısım gayrimenkullerini Ankara Belediyesi'ne bağışlaması
30 Mart 1938 - Atatürk'ün hastalığı hakkında Cumhurbaşkanlığı Genel Sekreterliği'nce ilk kez resmi tebliğ yayınlanması
19 Haziran 1938 - Romanya Kralı Karol II'nin Atatürk'ü İstanbul'da ziyareti
5 Eylül 1938 - Atatürk'ün vasiyetnamesini yazması (Açılış: 28 Kasım 1938)
16 Ekim 1938 - Atatürk'ün hastalık durumu hakkında günlük resmi tebliğler yayımına başlanması
10 Kasım 1938 - Atatürk'ün SADECE BEDENEN aramızdan ayrılması
21 Kasım 1938 - Atatürk'ün cenazesinin Etnografya Müzesi'ndeki geçici kabre törenle konulması
10 Kasım 1953 - Atatürk'ün nâşının Etnografya Müzesi'ndeki geçici kabrinden Anıtkabir'e nakledilmesi
1981 - UNESCO'nun aldığı bir kararla Atatürk'ün doğumunun 100. Yılının bütün dünyada "Atatürk Yılı" olarak kutlanması
*
ANITKABİR'İ YAPTIRAN BAYAR'I İÇERİ ALMADILAR
AHMET DÖNMEZ, (zaman-ankara)
Bugün (10 Kasım 2008) Gazi Mustafa Kemal Atatürk'ün ölümünün 70'inci yıldönümü. Binlerce insan Ata'sını anmak için Anıtkabir'e akın edecek.
1939 yılında yapımına karar verilen Anıtkabir'e 'ilk çivi' Atatürk'ün ölümünden tam 12 yıl sonra çakıldı.
Gerekçe ise halefi İsmet İnönü'nün ilgisizliğiydi. Atatürk'ün son başbakanı Celal Bayar'ın torunu Prof. Dr. Emine Gürsoy Naskali, birçok konuda olduğu gibi Anıtkabir'in inşasında da İnönü'nün ona karşı vefasız davrandığını belirtiyor.
Dedesinin hatıratından yola çıkarak, "Büyükbabamın ilk işi Anıtkabir'i bir an önce yaptırıp Atatürk'ü Etnografya Müzesi'nde bir tahta masanın üzerinde yatmaktan kurtarmaktı." diyen Naskali, buna rağmen Bayar'ın cezaevinden çıktıktan sonra Anıtkabir'i ziyaretine izin verilmediğini söylüyor.
Atatürk'ün 10 Kasım 1938 yılında vefat etmesinin ardından defnedilmesi 15 yıl sürdü.
Bu süre içerisinde naaşı Ankara'da Etnografya Müzesi'nde bir masanın üzerinde bekletildi. Anıtkabir yapma kararı 6 Aralık 1938'de alınmış olmasına rağmen Rasattepe'deki kamulaştırma çalışmaları bir türlü bitirilemediği için anıtmezar inşaatına başlanamıyordu.
14 Mayıs 1950'de iktidara gelen Demokrat Parti, hemen işe koyuldu. Celal Bayar, cumhurbaşkanı seçildiğinin ilk haftasında Anıtkabir'in inşaatı konusunu ele aldı. Bayar, hatıratında bunu şöyle anlatıyor:
"Bir defterim vardı, oraya günlük işlerimi not ederdim. Bu günlük notların ilk maddesini, daima Anıtkabir teşkil ederdi. Anıtkabir yapılıncaya ve o büyük eşsiz insan, ebedî istirahatgâhına terk olununcaya kadar not defterimin birinci maddesi değişmemiştir."
Bayar, ilk günlerde Anıtkabir'in inşa edileceği Rasattepe'ye gider, planları inceler ve ilgililerden bilgi alır. İşlerin ağır bir tempo ile yürütülmesinden rahatsız olarak hükümeti harekete geçirir. İnşaat hızlanırken Bayar zaman buldukça gider ve çalışmaları yerinde izler.
Anıtkabir'in heykelleri, kabartmaları, yazı ve mozaik işleri de DP döneminde yarışmaya açılır ve yaptırılır. İnşaat faaliyetlerini Başbakan Adnan Menderes de yakından takip eder.
Bayar'ın bu konudaki görüşü, "İkimiz de yakından takip ettiğimiz için bu konuda birbirimize verecek taze haber bulamazdık.
Yürümeyi çok seven Başvekil Menderes, sık sık Anıtkabir'e uğrayarak hem yürüyüş yapıyor hem de çalışmaların hızlandırılmasını teşvik ederdi." şeklinde. Atatürk'ün bir tahta masa üzerinde yattığını düşünmenin kendisi için dayanılmaz bir sızı olduğunu ifade eden dönemin cumhurbaşkanı, hatıratına şu notu düşmüş:
"Başvekil Adnan Menderes'le son bir defa daha Anıtkabir'i gözden geçirdik, karar verdik ki içinde bulunduğumuz 1953 yılının 10 Kasım'ında Atatürk'ü ebedî makberesine tevdi edebiliriz."
Anıtkabir'i inşa ettiren Bayar, Yassıada mahkemesinde önce idama mahkum edildi sonra ilerlemiş yaşı sebebiyle bu ceza müebbete çevrildi. 1961 yılında cezasını çekmek üzere Kayseri Cezaevi'ne gönderilen Bayar, burada yaklaşık 3 yıl kaldı. 1963'te alınan sağlık raporu üzerine tahliye edildi. Bayar, büyük bir konvoyla Ankara'ya geldi. Amacı Cebeci Mezarlığı'ndaki eşi Reşide Bayar'ı ve Anıtkabir'i ziyaret etmekti.
Fakat Anıtkabir'i ziyaretine izin verilmedi. Araştırmacı-yazar Süleyman Yeşilyurt'un 'Paşalar' isimli son kitabına göre, ziyaret gerçekleşmesin diye Anıtkabir o güne mahsus kapatılmıştı. Geceyi damadı Ahmet Gürsoy'un yeğeni Avukat Yılmaz Şahinalp'ın evinde geçirdi. Ertesi gün, kendisine sağlık raporu veren doktor tutuklanırken tahliye kararı da kaldırıldı ve 28 Mart'ta gözaltına alınarak tekrar Kayseri Cezaevi'ne konuldu. O gün yaşananları Zaman'a anlatan Şahinalp şunları söyledi:
"Ankara'ya gelişiyle tansiyon yükseldi. Meneviş Sokak'taki evimiz taşlandı, camlar kırıldı. Sağlık raporunun sahte olduğu öne sürülerek gece yarısı itfaiye araçlarıyla gelip balkondan içeriye girdiler. Bayar'ı Numune Hastanesi'ne götürerek başka bir rapor aldılar." Şahinalp, sadece Bayar'a yönelik bir uygulama olarak anılmaması için Anıtkabir'in o gün tüm ziyaretlere kapatıldığını anlattı.
'Atatürk'ün gösterdiği yol, birlik ve beraberliktir'
Atatürk'ün ölümünün 70'inci yıldönümü münasebetiyle bir mesaj yayınlayan Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, onun öncülüğünde hayata geçirilen inkılâp ve reformların, demokratik, modern, hür ve müreffeh Türkiye'nin temellerini attığını belirtti. Bu büyük dönüşümün de ülkenin modernleşme sürecini başlattığını kaydetti.
Cumhuriyet'in kuruluşuyla belirlenen ideallere ulaşmadaki temel hedefin Atatürk'ün öngördüğü muasır medeniyetler seviyesini geçmek olduğunu hatırlatan Cumhurbaşkanı Gül, "Bu hedefe doğru yürürken, Türkiye'nin birlik ve beraberlik içinde gelişmesi, büyümesi, modernleşme sürecinin devam etmesi elzemdir." dedi.
Gül, mesajında bunu bir bayrak yarışı şuuruyla, büyük bir inanç ve azimle gerçekleştirmeye çalışan devlet ve milletin de Cumhuriyet'i ilelebet yaşatma ve kazanımlarını ileriye götürme konusunda güçlü bir irade sergilediğini vurguladı. TBMM Başkanı Köksal Toptan da mesajında, 10 Kasım'ın, Türk milleti için büyük bir kurtarıcısını anma günü olduğunu ifade etti. Ayrıca, sahip olduklarının değerini bilerek Cumhuriyet'in erdemlerine sadakatini ve Atatürk'ün ideallerini gerçekleştirme konusundaki kararlılığını gösterme günü olduğunu bildirdi.

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan ise Cumhuriyet'in en büyük idealinin, 'inancı, etnik kökeni, yaşam biçimi ne olursa olsun milletin bütün fertlerini vatandaşlık temelinde birleştirmek olduğunu' dile getirdi. İstiklal mücadelesinin önderi Gazi Mustafa Kemal Atatürk'ü ölüm yıldönümünde anarken, hep birlikte onun fikir ve eserleri üzerinde yeniden düşünülmesi gerektiğini ifade etti. Erdoğan, Cumhuriyet'in en büyük idealinin, milletin bütün fertlerini vatandaşlık temelinde birleştirmek olduğunu sözlerine ekledi. 

6 Kasım 2013 Çarşamba

11. Dönem Millet Vekillerinin cunta tarafından gasp ve irtikap edilen 18 maaşlarının iade ve tazmin yolu açılacak mı?...

11. DÖNEM “DEMOKRAT PARTİ” MİLLET VEKİLLERİ’NİN; CUNTA'NIN GASP VE İRTİKAP ETTİĞİ 18 AYLIK MAAŞLARI İADE, TAZMİN VE TELÂFİ EDİLMEK ZORUNDADIR.
Konuyla ilgili olarak; Cebren gasp edilmiş, maddi hak, maaş ve sair müktesep hakların iadesi yönünde Samet Ocakoğlu, TBMM'den öncelikle “60 Darbesinde Babasına Ödenmeyen 18 Aylık Maaşı” Talep Etti
Demokrat Parti (DP) eski GİK üyesi Samet Ocakoğlu, 27 Mayıs 1960 darbesinin yol açtığı mali hak kayıpları arasında olan dönemin Manisa milletvekili babası Orhan Ocakoğlu'na ait 18 aylık milletvekili maaşını TBMM'den talep etti.
Demokrat Parti (DP) eski GİK üyesi Samet Ocakoğlu, 27 Mayıs 1960 darbesinin yol açtığı mali hak kayıpları arasında olan dönemin Manisa milletvekili babası Orhan Ocakoğlu'na ait 18 aylık milletvekili maaşını TBMM'den talep etti.
Demokrat Parti (DP) misyonunun ileri gelen isimlerinden Samet Ocakoğlu, babası 11. Dönem Demokrat Parti Manisa Milletvekili Orhan Ocakoğlu'na 27 Mayıs 1960 darbesinde ödenmeyen 18 aylık milletvekili maaşının günümüze uyarlanarak ödenmesi içerikli hukuki süreci başlattı. Ocakoğlu, ayrıca babasına ait alacağı TBMM Başkanlığından talep etti.
11. Dönem DP milletvekillerinin Anayasa, TBMM İç tüzüğü ve Bütçe Kanunu hükmü ile 18 aylık milletvekili maaşı alacaklısı olduklarını savunan Samet Ocakoğlu, şöyle konuştu: 
"Hukuk bilgim ve vicdan duygum ışığında doğruluğuna ve haklılığına karar verdiğim 27 Mayıs 1960 darbesinin yaptırımları arasındaki milletvekilliği mali haklarına dair hak gasplarının oluşturduğu mali alacakları, babam 11. Dönem Demokrat Parti Manisa Milletvekili Orhan Ocakoğlu'ndan gelen veraset hakkım ile amme ve kamu vicdanından talep etmeyi uzun bir süre çile ve inanç dostlarımızla ve Avukat Gökhan Karateke ile müzakere ettim. 
Neticede avukatımla talebimize dair hukuki bir yöntem belirledik. 
Bu süreçte, Yassıada öykümüzün ve muhatabı olduğumuz Yüksek Adalet Divanı isimli sözde mahkemenin uygulamaları ve yaptırımlarının haksızlıkları ve acıları karşısında bir tazmin ve de tatmin isteği olarak görülebilecek içerikte bir talep ileri sürmekten özenle kaçındım."
BÜYÜK VE ŞEREFLİ BİR CAMİA ADINA HAKLI TALEP
Yassıada nedenli kamu ve amme vicdanında duran haklarını saklı tutarak istedikleri taleplerinin büyük ve şerefli bir camiayla vatanperver insanlar topluluğunu ilgilendirecek boyutta olduğuna işaret eden Ocakoğlu, şunları söyledi: 
"Talebimiz, hukuki vekilim Avukat Gökhan Karateke tarafından vakıadaki muhatabımız olan TBMM Başkanlığına dilekçeyle sunulmuştur. Merhume Berrin MENDERES hanımefendi ve merhum Aydın MENDERS Beyefendi'nin kanuni vekillerinden Avukat Karateke tarafından başlatılan hukuki sürecin, talebimdeki gibi sonuçlanması elbette samimi temennimdir."
"GİRİŞİMİMİZ DEMOKRASİYE HİZMET EDECEK"
Hakkın muhatabı olan hukuki bütün istikametlerde talebinin takipçisi olacağına dikkat çeken Ocakoğlu, sözlerini şöyle tamamladı: "Girişimimin anlamı ve işin hakiki hüviyetinin elbette farkındayım. 27 Mayıs 1960 darbesinin sonucu olan mali alacaklarımıza dair hukuki talepte bulunma kararımı savunma sorumluluğu da tamamen şahsıma aittir. İnşallah, hukuki süreci başlatılmış bu girişimimiz özü ve neticesi ile demokrasimize, hukuk üstünlüğü ilkesine, milli irade kavramına, hak ve adalet duygusuna hizmet eder. 27 Mayıs 1960 darbesinin gasp ettiği alacaklısı kaldığımız milletvekili özlük haklarından doğan mali hakkımızı vicdan huzuru ve kararlılık duygusuyla hukuken talep ettim. Tarih huzurunda rivayetlerden arınmış bir şükran duygusunu mevzu edilebilmek için mazinin hasarlarının onarılmasının şart olduğuna inanıyorum." 
– AYDIN, 29 Ekim 2013 -
MÜNDERECAT HAKKINDADIR:
Date: Tue, 5 Nov 2013 23:34:25 +0200 // Subject: Re: ÖNEMLİ // RE: SAMET OCAKOĞLU // From: sametocakoglu@gmail.com // To: gercek.demokrat@hotmail.com
Muhterem Dostumuz,
Vicdani kanaatim ve hukuk bilgim ile başlattığım hukuki süreç 15 Ekim 1961 tarihi ardından 27 Mayıs 1960 darbesi karşısında, Anayasa ve TBMM İçtüzüğü dayanağı ile yapılan tek ve en ciddi hukuki girişimdir.
Bu güne kadar türlü rivayetlerden ve soyut tanımlamalardan ibaret kalmış 11.Dönem DP Meclis gurubunun  hak ve hukuku konusunu ulusal ve uluslararası hukukun kabul ettiği çerçevede çözebilmek  inşallah yaşam öykümün bir mükafatı olarak bana nasip olur.
Bir diğer görüş olarak ''Yassıada büyük bir olaydır, mali bir konuya indirgenemez yorumunu ise hak ve adalet duygusu önünde büyük bir fukaralık ve kıskançlık olarak görüyorum. 
Nedir yassıada hukuku ?   yassıadanın istimlakımı  yoksa türlü süslü laf buketlerimi? 
Değerli dostum,
Medeniyetimizin deyişlerinden olan, ayinesi iştir kişinin lafa bakılmaz anlatımının sığacağı pencereden bakmak yerinde olacaktır girişimime.
Kendimi sizi aynı safta görerek, kıskançlık duygusunun düşmanımız olduğunu ifade ederim.
Ben tarihimize ve kültürümüze hizmet çabasındayken,  3. Cumhurbaşkanı Celal Bayar ailesi yüzüme bizi kamuya ve millete siz temsil edin dedikten sonraki çalışma sürecimde evime kargo ile 3. Cumhurbaşkanı CEMAL BAYAR yazılı tehdit ve taciz belgesi gönderilmesi ardından açtığım davalarda bırakın yanımda durmayı bu nedir deme cesaretini gösteremeyenleri, Merhum Başvekilimize yıllarca Nur yüzlü demem ardından adımın ortasına NUR ismi eklenerek üretilen kimlikle yapılan tacize karşı davalarımda ve haysiyet mücadelemde yanımda duramayanları yılların genel merkez binasını satıp bedelini yok eden ama türünün tek ve en iyi örneği olan 1 elektronik kitabımı dahi alamayanları, tepemde boza pişerken yok ile sıfırın toplamına dönüşmüş olup Merhum Adnan Menderes ruhuna okuttuğum mevlüde gidilmemesi için karar alanları, sırf bana, inancıma ve müdafaa duygum ile misyonumu ayağa kaldırma kapasiteme zarar vermek için, Merhum Menderes dönemine ait 35 sene sakladığım kağıtların başına gelmediği bırakmayıp ta DP'ye genel başkan olmaya kalkanları, aynı kulvarda yürüme iddiasında olduklarını haysiyet cellatlarına peşkeş çekenleri ve satanları, inancımı yok etmeyi toplum mühendisliği çalışması yapılmasını seyredenleri, isimlerini duydukça adeta mide bulantısına kapıldığım sözde bizden olanları, kıskançlık duyguları düşmanlarımızın önüne geçen şahsiyetsizleri iyi bilirim.
Samet Ocakoğlu'nun mücadelesini bu ülkenin sadece kuşları vicdanları değil, melekler dahi bilir. Göz yaşı döker bana. Ben bu anlatımımda kast ettiklerim gibi olmamaktan onur duyuyorum. Üstadım demiştik ya  yıldızlar karanlıkta parlar...
İletişim konumuz hakkındaki yorumunuza saygı duyuyorum elbette. Ancak takdir edersiniz ki bu bir süreçtir. Dikkatli olmak ve girişimi korumak zorundayız.Süreci sağlıklı adımlarla yürütmek sorumluluğundayız.
Bu aşamaya kadar malumlarınız olan aktivitelerim dışında, konu Adalet Bakanlığından müzakere edilmiştir. TBMM Dilekçe Komisyonundan gereksinimiz olan talepte bulunulmuştur! An itibarı ile, bugün TBMM zemininden aldığım bilgi ile, talebimiz TBMM Başkanlığının takibi altında hukuki incelemededir.
Diğer beklentileriniz ise programımıza göre tahminen 25 kasım gibi cevaplanacaktır. Bu konularda ilk bilgilenecek olanında siz olacağınızdan emin olmalısınız.
DP internet sitesi konusundaki görüşüm ise değişmemektedir. Ben Brükseldeki AB internet sitesinde, Kıbrıstaki haber portallarındaki haberleriminde DP int. sitesinde yer alamadığını nedenlerinin de farkında olarak bilirim elbette.
Muhterem Dostum,
Cenab-ı Hak bu hukuku alabilmeyi bizlere inşallah nasip etsin.
Alakanızla şahsımı onurlandırıyorsunuz.
DP'ye gelince, ben DP'nin kast ettiğimiz DP olabilmesinin tek ve gerçek nedeninin dışarıdan değil içeriden olduğu görüşündeyim. Yoksa ben Sizinde seçkin bir mensubu olduğunuz bütün arkadaşlarımı alırım, her birini; bu ülkenin mutsuzluklarını, huzursuzluklarını illüzyonlarını süpürecek, ve yüreklerimizin heyecanlarını güncelleyecek, müdafaa duygusunu açığa çıkaracak  ışığı yayan yıldızlar yaparım.
Bu öykü benim. Üslübumla ve müdafaa duygumla girişimimi tamamlayacağım. 
Bize dua edin dostum.
Allaha ve millete emanet olun.
Selam, sevgi ve saygılarımla,
Samet OCAKOĞLU
*
Not: Partimiz mensubu bir belediye başkanı, öncesinden teyidi olmasına rağmen PTT'den ödemeli kargo ile gönderdiğim e-kitabımı teslim almayıp iade edince, ağırıma gitti açtım sordum..Neden böyle yaptınız dedim. Yöneticilerinden kitabı almadık çünkü  '' Baraj yapacağız'' dediler.Ocakoğlu'nun 1 e-kitabını almamakla nasıl koca baraj yapılır bir türlü anlayamadım. Zaten bu olay üstüne kitabı google'da kamu yararına açtım.
*
5 Kasım 2013 18:31 tarihinde Mustafa Nevruz SINACI <gercek.demokrat@hotmail.com> yazdı:
Çok Sevgili ve Değerli Samet Bey, 
Bu siteminizde çok haklısınız. Lâkin, haberin yer aldığı link'lerin çoğunu tıkladım, açtım ve inceledim. Sonuçta: "ayrıntılı ve okuyanı tatmin edip yönlendirecek" düzenli bir haber ve / veya yayın bulamadım. Bundan maksadım şudur:, "27 Mayıs 1960 Darbesinin hak, iktisap ve maaş gasplarından, Milletvekili Özlük Hakları arasındaki Mali ve medeni Haklara yönelik neticesi  bütün camiamıza şamil olacak hukuki girişimim" konulu vaki başvurunuzun dava (mahkeme) safahatını da ihtiva eder biçimde ve ilgili mahkeme de (mahkeme ve duruşma tarihi) derc edilmek suretiyle "haber yapılması" gerekir. 
Bu nevi bir haber elbette portföyünüzde var. Yoksa Av. Gökhan KARATEKE ile birlikte hazırlayıp (Bu Adrese) ulaştırmanız halinde, gereği derhal yapılacaktır.
Değerli ilgi ve bilgilerinize.. Selâm, sağlık ve başarı dileklerimle…
MNS
*
NOT: Her ne kadar mezkür haber, yukarıdaki nedenle sitede yer almadı ise de, üyesi olduğum gruplar yoluyla yüz binlerce insana ulaştırılmış ve duyurulmuş bulunmaktadır...

Date: Tue, 5 Nov 2013 09:49:08 +0200 // Subject: SAMET OCAKOĞLU
From: sametocakoglu@gmail.com // To: gercek.demokrat@hotmail.com
Muhterem Dostum,
27 Mayıs 1960 Darbesinin hak gasplarından,Milletvekili Özlük Hakları arasındaki Mali Haklara yönelik neticesi  bütün camiamıza şamil olacak hukuki girişimim konulu - kamuoyunu bilgilendirme amaçlı basın açıklamam- haberlerini sizinle de paylaşmıştım. Açıklamamın haber olma niteliği gözlenince, olayın ve girişimimizin önemi ile kamuoyunun sürece duyduğu alaka ortaya çıkmaktadır. Malumlarınız Demokratlar Kulübü haber portalı hepimizin takip ettiği bir site. Bu haber DEMOKRATLAR KULÜBÜ DERNEĞİ Portalı'nda yer alırsa camiamızın diğer mensupları da neticesi kendilerini ilgilendiren bu girişimden haberdar olacaklardır. İlginizi rica ederim. (Bu arada binin üzerinde yazılı-görsel ve int. haberi olmuş ve bundan sonrada haber olacak bu girişimin Demokrat Partinin internet sitesinde neden yer almadığını elbette anlamadığımı ifade ederim.)
27 Mayıs 1960'ın çile kulvarlarında bulunduğumuz ve üst soyları nedeniyle hak sahibi olan dostlarımızın, haklı talebimin hukuki sürecini birlikte yürüttüğümüz Av. Gökhan KARATEKE (gsm; 0 532 243 72 92) ile temas etmesini öneririm.
Cuma günü saat 16.00'da Sn. KARATEKE'nin bürosunda süreçteki gelişmelere  yönelik önemli bir değerlendirme toplantısı gerçekleştireceğiz. Dileyen arkadaşlarımız elbette bize katılabilir.
Bilvesile ile selam, sevgi ve saygılarımı sunarım.
Samet OCAKOĞLU

28 Ekim 2013 Pazartesi

BAŞ VEKİLİM ADNAN MENDERES

BAŞVEKİLİM ADNAN MENDERES
                                                                                   Ali Naili Erdem (*)
DEMOKRATLAR KULÜBÜ DERNEĞİ BAŞKANI
            Kalleşçe, vicdansızca ve entrikanın çeşitli oyunlarıyla idam sehpasına sürüklenerek getirilen Başvekilim Adnan Menderes ALLAH’A sığınmış halis bir mümin ve sevgi dolu bir gönüller sultanıdır.
            Halka hizmeti ibadet haline getirmiş bir üstün insan, bir idealist cesur yürek ve bir büyük devlet adamı olarak bugün de gönüller de yaşamaktadır.
            Anadolu muzun bozkırında unutulmuş ve Hassolar, Memolar ve baldırı çıplak olarak aşağılanmış insanımıza ''gerçek efendi sizsiniz; Biz sizin hizmetinizdeyiz'' diyerek sahip çıkmış bir yüce ruhtur.
            Devletin bir tek kurşunu kendisi için kullanmamış olan bir fazilet abidesidir ki dayandığı ve güç aldığı tek yer millettir. Bunu içlerine sindiremeyenlerle, ihaneti meslek haline getirmiş olanlar sözde aydınlarla el ele vererek düşmanlığın en müptezelini Adnan Menderesin aleyhine kullanmışlardır.
            Fitnenin, fesadın ve iftiranın üreticileri ile uygulayıcılarının hışmına uğramanın talihsizliğini yaşayan Adnan Menderes  ''mamur ve müreffeh Türkiye'' idealinden bir an olsun vazgeçmemiştir.
            Menderes, ciddi, dikkatli, nazik ve fevkalade zarif bir liderdir.
Renkli ve ahenkli konuşmasıyla milyonların kalbinde taht kurmuştur.
Yoksulluğu yenmek, cehaleti ortadan kaldırmak ve adil ve özgür çağdaş bir Türkiye’yi var etmek için geceleri gündüz kılmış bir Ferhat’tır. Yürürken, konuşurken, dinlenirken kendisine ümitle bağlananların huzurlu ve mutlu bir Dünyada yaşamalarının nasıl mümkün olacağını araştırmış zamanın önünde konuşmuştur.
            Bazen Ahmet Yesevi Hazretlerinin menkıbeleri, bazen Hazreti pir Mevlâna’nın yüce aşkı ve bazen de Yunus Emre’nin hoş görüsü onun yaşamı olmuştur.
Bilimsel zekâyı öne çıkarmayı, gelişmeyi kalkınmayla birlikte gerçekleştirmeyi, teknolojinin ürettiklerinin tamamını kendi insanının kullanımına vermeyi amaç kılmış bir liderdir. Üretim, daha çok üretim, en çok üretimle yatmış kalkmış vatanın bütününü şantiye kılmıştır.
            Bayındırlık hizmetleri yarış edercesine ülkenin her zemininde yükselirken, fabrika, daha çok fabrika onun rüyası olmaktan çıkmıştır.
            Karnı tok, sırtı pek bir Türkiye...
Kendi ayakları üstünde duran, kendi kendine yeten bir Türkiye...
Çarığa paydos, kağnıya paydos, kara sapana paydos diyen bir Türkiye.
            Yarınlardan emin bir Türkiye.
Güvenli bir Türkiye;
Keyfiliğin sona erdiği ve hukukun egemen olduğu adil bir Türkiye...
            Yobazlığın her çeşidine karşı çıkmış, uygar Türk insanının dünyanın her yerinde şapka çıkarılacak insan olmamasının aşkıyla tüm engelleri aşmıştır.
            Namuslu dürüst insanların, hak ve hakikat âşıklarının partisi olan Demokrat Parti Devletle milletin birlikteliğini sağlayan partidir. Bütün bir Türkiye’yi kucaklamış ve bu sizdendir, bu bizdendir ayrımını yapmamıştır.
            Kendi öz değerlerine saygılı olan Menderes ne batının taklitçisi olmuş ve ne de doğunun alaturkalığına soyunmuştur. Medeni insan tanımını zarfı, mazrufla yaşama geçirmiş mayası has bir yerli sestir.
O bir aksi seda değildir.
Kökü mazide olan atinin aydınlık yüzüdür.
Türk insanının vatandaşlık düzeyine çıkmasının mücadelesini vermiş itilip, kakılan ve eşya muamelesi gören vatandaşın sesi olarak:
''YETER. SÖZ MİLLETİNDİR!..”
Haykırışında hayatiyet bulmuştur.
            Milli iradeyi en üstün değer kabul eden sevgili Başbakanım Menderes ''Biz milli irade ile geldik. Milli iradeyle gideriz'' ilkesini siyasi hayatının felsefesi kılmıştır.
            Çirkinler, seçimle iktidara gelemeyenler, sade vatandaşın varlığından rahatsız olanlar, ülkenin gelişmesini istemeyenler, Türkün çağdaş devletlerarasında yer almamasını içlerine sindiremeyenler iftira ilmiklerinin elbirliği ile Adnan Menderesimin boynuna geçirmeyi bayramlarda kutladılar. Aslanlar, astıranlar ahlaksızlığın çöplüğünde yok olup gittiler.
            Sevgili Başbakanım Adnan Menderes yaşamından daha güçlü olarak sevenlerin gönlünde Zeybeğim olarak yaşıyor...
            Ruhu şad olsun.
                ***
                (*) Ali Naili Erdem ..
Ali Naili Erdem; 17.02.1927'de İzmir'in Kemalpaşa ilçesinde dünyaya gelmiştir. İlköğrenimini Kemalpaşa ilkokulunda, orta öğrenimini İzmir'de yapmıştır. 1950-1951 Ankara Hukuk Fakültesi mezunudur. 1954-1961yılları arasında Avukatlık yapmıştır. Anne ve babası Yunan işgali üzerine Türkiye'ye göç etmişler ve Yunan askerleri tarafından üç defa yağmalanmışlardır. Yaşanmış bu anılar sebebiyle Kurtuluş destanımızı heyecanla ve Gazi Mustafa Kemal Atatürk ve silah arkadaşlarını daima minnet ve şükranla anar. 1945'den beri Fikirler, Töre, Kemalist Ülkü, Çınar, Edebiyat Dergisi, Gülpınar, İlk Yaz, Çaba, Şiir Defteri ve Çağrı gibi bir çok dergide şiirleri neşredilmiştir. 1965'ten beri Tercüman, Milliyet, Orta Doğu, Yeni Asır, Ege Ekspres, Ege Telgraf gazetelerinde ve halen Maya dergisinde makaleleri yayınlanmış ve yayınlanmaya devam etmektedir. 1961-1980 arası TBMM'den 5 dönem İzmir Milletvekilli olarak bulunmuş; Sanayi, Çalışma (iki defa) ve Millî Eğitim Bakanlıkları görevleri yapmıştır. 1980 Darbesinden sonra ülkenin çeşitli yerlerinde konferanslar vermiştir. Toplumsal Düşünce Derneği ile İzmir Kültür ve Dayanışma Derneği onursal başkanı, İzmir Ege Sanayicileri Derneği, Çanakkale Şehitlerini Koruma Derneği, Edebiyat Derneği ve Basın Cemiyeti üyesidir. Evlidir; üç kız ve beş torun sahibidir. Bu Toprağın İnsanları, Sevda Kuşatması adlarını taşıyan iki şiir kitabı yayınlanmıştır.

1 Ekim 2013 Salı

Menfur bir kampanya'ya tekzip, "yalan rüzgârı'na" reddiye!..

Sayın: 
Prof. Dr. Davut Dursun                     Radyo Televizyon Üst Kurulu (RTÜK) Başkanı 
ANKARA   
Atv kanalında “Ben Onu Çok Sevdim” adında bir dizi gösterilmektedir. Bir kişinin kendisinden veya ailesinin izni alınmadan özel hayatının teşhir malzemesi yapılmasının, tartışılması gereken etik bir konu olduğunu düşünmekteyim. Basın yayın kurulları bunun yapılmasına ne ölçüde izin vermektedir? Veya hangi raddede engel olması gerekir? Yakın tarimizde saygın yerini almış bir babanın kızı olarak böylesine bir dizide babamın yer almasının ve imajının karartılmasının üzüntüsü içindeyim.
Dizinin başında yer alan, dizinin yöntemini belirleyen satırlarda:
“İzlediğiniz eser biyografi değildir. Tarihi şahsiyetlere saygı niteliği taşımaktadır. Gerçekliğin ötesinde geçen karakterler ve olaylarla örülü olan hikâyesi Adnan Menderes ve arkadaşlarının yürüdükleri yolda neler hissetmiş olabileceklerine ayna tutmaktadır.” denilmektedir.
Diziyi yapanlar demek ki, kendilerinde dizide yer alan şahsiyetlerin üzerinde istedikleri gibi oynamayı, yalan yanlış taraf tutan yorumu yapma hakkını kendilerinde görmektedirler. Bu bir biyografi değildir demek kendilerine yetse de ele aldıkları kişiler belli bir hayatı sürdürmüş gerçek kişilerdir. Yakın tarihimizin şahsiyetleridir. Dizide çizdikleri portreler de onların adını taşıdığı için  onlara uygun ve  gerçek olmalıdır. Aksi halde art niyetle onların adı bir maksat için kullanılıyor demektir. Dizinin daha ilk iki üç bölümünde tarihi şahsiyetlere gereken saygının gösterilmediği görülüyor. Yapımcıların ele aldıkları şahsiyetlere kendi keyiflerince gösterip, panayır kuklası gibi teşhir etmek hakkına sahip midirler?
Çarpıttıkları sadece kişiler de değildir. 
Diziden örnekler vermek, kanıtlayıcı ayrıntıya girmek yazımın dışına taşmak olur.
Nilüfer BAYAR GÜRSOY
Bir tekini vereyim: 
Ethem Menderes’in cinayet filmlerini andıran, ıssız bir tarlada eliyle koymuşçasına bulduğu bir cesedin cebinden bir mektup çıkarması gibi hayali kurgularla hem karakterleri hem olayları gerçekliğin ötesine sürüklemekteler. Bunu yaptıklarını, yapacaklarını “gerçekliğin ötesinde” demek suretiyle de çekinmeden açıklamakta ve hak saymaktalar.  
Ülkeleri için hayatlarını adamış olan kişilerin, özellikle babam Celal Bayar’dan bahsediyorum,  toplum önünde yanlış tanıtılmasına kimsenin hakkı olamaz. Yakın tarih olaylarının çarpıtılması da kimsenin yararına değildir. Bu dizi çeşitli safhalarını gözlediğimiz basın hayatımıza da yakışmamaktadır. Darbe dönemlerinin darbe dönemlerine ayak uyduran basın uygulamalarının geride kalmış olması gerekir. Darbelere maruz kalan kişiler hakkında yanlış yorumlar getirdiği için bu diziyi protesto ediyorum.
“Ben Onu Çok Sevdim” dizisi üzerine  etik ve basın yayın kriterleri açısından kurulunuzca eğilmenizi  ve hakkında karar almanızı umuyor, bekliyorum.
Saygılarımla, 29 Eylül 2013
Nilüfer Bayar Gürsoy          
*
<Radyo ve Televizyon Üst Kurulu'na 29 09 2013.docx>
Nilüfer Gürsoy <nilufergursoy@gmail.com>
"Ben onu Çok Sevdim" dizisine itirazım hakkındaki yazımı yorumlamanızı beklerim.
Selâm ve sevgilerimle… Nilüfer GÜRSOY
**
YORUM, ELEŞTİRİ VE KATKILAR:
Muhterem Nilüfer Hanımefendi,
Fevkalâde isabetli bir itiraz yazısı yazmış ve bu kasıtlı rezalete çok yerinde itirazda bulunmuşsunuz, efendim. Ben seyredemiyorum. Ama anlatılanlardan çok rahatsız ve huzursuz oldum. 
Bitip tükenmeyen bir kinle sürekli sinsice karalamalar yapılıyor… Demokrat Parti, dönemi ve değerli büyüklerimizle ilgili olarak!... 
Türkiye'de pek çok kişi maalesef 1950-60 dönemi hakkında bilgiden yoksun veya çok yanlış, yanlı ve yalan bilgilere sahip. Okuma adetleri de olmadığından, bu gibi saçma, yapay ve sanal TV dizilerinden gerçek bilgi edindiklerini sanıyorlar… 
Buna itirazın kanuni bir yolu olup olmadığını bilmiyorum, ama varsa mutlaka kullanılması gerektiği kanaatindeyim. 
Sonsuz saygılarımı sunarım, Efendim. 
Baysan Aygun BAYAR
Sent from my iPhone

On 29 Eyl 2013, at 20:58,
*** 
3. CUMHURBAŞKANIMIZ MUHTEREM ŞAHSİYET CELAL BAYAR 'IN KIZI VE DEMOKRAT PARTİ 8, 9, 10, 11. DÖNEMLER KÜTAHYA MİLLETVEKİLİ DR. NİLÜFER GÜRSOY HANIMEFENDİNİN; BİR TV KANALINDA GÖSTERİMDE OLAN “BEN O’NU ÇOK SEVDİM” ADLI DİZİ HAKKINDA; RADYO TELEVİZYON ÜST KURULU RTÜK’E GÖNDERDİĞİ YAZISININ BİR ÖRNEĞİ TAKDİM EDİLMEKTEDİR.. İLGİ MEKTUBU BİZLERE ULAŞTIRAN SAYIN MUSTAFA NEVRUZ SINACI BEYEFENDİYE TEŞEKKÜR EDERİZ.
SAYGILARIMLA
SAMET OCAKOĞLU
From: naci.akin@tobb.org.tr
To: demokratlar.kulubu@gmail.com; gercek.demokrat@hotmail.com
Subject: RE: TEFRİKAYA REDDİYE; İTİRAZ VE TEKZİPTİR!.....
Date: Tue, 1 Oct 2013 12:53:02 +0000
Sayın Nilüfer Gürsoy Hanımefendi’nin RTÜK Başkanına hitaben yazmış olduğu itiraz yazısını canı gönülden destekliyorum. Bu konuyla ilgili olarak Manisa Olay Gazetesinde yayınlanan makalem ile 17 Eylül 2013 günü yapılan anma toplantısında yaptığım konuşmaya ilişkin haberi tekraren bilgilerinize sunuyorum. Bu konuda Demokratlar Kulübünün, Demokrat Parti Gençlik Kollarının, Manisa Menderes’in Işığı Derneğinin, Bursa İdealist Demokratlar Derneğinin, Demokratlar Platformunun ve bu amaca yönelik olarak kurulmuş dernek ve vakıfların müştereken ya da ayrı ayrı imza kampanyaları başlatmasının da yerinde olacağını düşünüyorum.
Saygılarımla
NACİ AKIN
*

14 Eylül 2013 Cumartesi

Tâzimle, Rahmet ve Şükranla anıyoruz!..

EN KARA GÜN; 16-17 EYLÜL!...
 
“Şehit Başvekil Merhum Adnan Menderes; Maliye Bakanı Hasan Polatkan ve Dışişleri Bakanı Fatin Rüştü Zorlu anısına”
Adnan Menderes 1899’da Aydın’da doğdu. Anne ve babasını küçük yaşta kaybetti. 
O'nu Anneannesi büyüttü. Tahsiline İzmir İttihat ve Terakki Mektebi’nde başladı; Kızılçulu Amerikan Koleji’nde okurken misyonerlerle başı derde girdiği için, devlete müracaat ederek, Misyonerler hakkında şikâyetlerde bulundu. Makamlardan birinin başında Mahmut Celal Bayar vardı. 
Bu vesileyle Celâl Bayar’la tanışmış oldu.
Ankara Hukuk Fakültesi’ni bitirdi. Birinci Dünya Savaşı sırasında yedek subay olarak askerliğini yaptı. Aydın’da Kuvva-i Milliye bağlamında Ayyıldız Çetesi’ni kurdu. Daha sonra Söke’de Piyade Alay Yaveri olarak savaşa katıldı. İstiklal Madalyası aldı. Ali Fethi Okyar’ın 1930’da kurduğu, ancak kısa sürede kapatılan Serbest Fırka’nın Aydın Teşkilatı'nı teşkille İl Başkanı oldu. İl Başkanı iken Mustafa Kemal Atatürk tarafından hususi olarak ziyaret edildi.
Nezaketen ve çok kısa süreli olarak plânlanan ziyaret saatlerce sürdü. Serbest Fırka kapatılınca Halk Partisi’ne girdi. Mustafa Kemâl Atatürk’ün emir ve isteği ile 1931’de Aydın Milletvekili seçildi. 1945’e kadar TBMM’de komisyon Raportörlüğü yaptı.
Saracoğlu Hükümeti’nin getirdiği Toprak Kanunu Tasarısı'nı şiddetle reddederek, komisyondan istifa etti. Yaptıkları muhalefetten dolayı, Refik Koraltan ve Fuat Köprülü ile birlikte CHP Disiplin kurulunca 12 Haziran 1945’te ihraç edildi. Celal Bayar da hem partiden hem de Mebusluktan istifa etti. Bu hareketler DP’nin 7 Ocak 1946’da kurulmasına sebep oldu. 1946 seçimlerinde Kütahya Mebusu olarak meclise girdi. Celâl Bayar’dan sonra Demokrat Parti içindeki ikinci adam durumu ve konumuna geldi.
            14 Mayıs 1950 seçimlerinde DP oyların 53,5’ini alarak iktidara geldi. 10 senelik iktidarın tek başbakanı olarak döneme damgasını vurdu. İktidarı zamanında 5 hükümet kurdu. Bu zaman içinde Türkiye’nin iç ve dış siyasetinde büyük gelişmeler oldu. Sanayileşme ve şehirleşme hamlesi başladı, köye makine girdi, ulaşım, enerji, eğitim, sağlık, sigorta ve bankacılık yeniden başladı. Türkiye adalet, hukuk ve kalkınma kavramıyla tanıştı.
            27 Mayıs 1960 tarihinde yapılan darbeyle iktidardan indirildi. Yassıada’ya hapsedildi. Milli Birlik Komitesi tarafından kurulan Yüksek Adalet Divanı’nca (!) idama  mahkûm edildi. Yassıada'da tutuklu bulunduğu sırada çok zalimce ve insanlık dışı işkencelere maruz kaldı. Duruşmalarda İzzet-i nefsi ile oynandı. Hapishanede sürekli rencide edildi. 
          ATATÜRK'ÜN SÖZÜ VE CHP MACERASI
          Türk demokrasi tarihinin en önemli şahsiyetlerinden olan Adnan Menderes 1930’da katıldığı Serbest Cumhuriyet Fıkrası feshedilince, Celal Bayar'la görüşerek, Cumhuriyet Halk Fırkasına girdi, en sonunda da Mustafa Kemal'in "Bugün konuştuğum genç, elbette burada bizim parti mutemetleri ile çalışamaz. Şayan-ı dikkat bir gençtir. Gün gelecek bu ülkede Demokrasi’yi kurmak şerefi ona nail ve nasip olacaktır" cümlesi ile takdir ve beğenisini kazanmıştı. 1931 yılında Atatürk’ün emir ve direktifi ile CHF Aydın Milletvekili seçildi, 1945 yılına kadar CHF Milletvekilliğini sürdürdü. Adnan Menderes o dönemi şöyle anlatır:
            "Atatürk zamanında ben, Aydın'da Serbest Fırka'nın reisiydim. Fethi Bey bizzat Aydın'a gelerek, Serbest Fırka ile meşgul oldu. Aydın belediye seçimlerini kazandım. Gayet dürüst bir mücadeleye giriştim. Halk Fırkası’nın lider ve ileri gelenleri ile tanışıyordum. Ama CHF'na, onların rica ve ısrarına rağmen girmedim... Fethi Bey'in partisi, malum şartlar altında feshedildi. Memlekete derin bir teessür hâkim oldu. Halk Partisi kendini toparlamak istedi. Vilayetlere heyetler gönderildi. Bu arada İzmir ve Aydın'a da, Celal Bayar riyasetinde bir heyet geldi... Ben bu heyetle bir hafta temas etmedim. Nihayet, Celal Bayar tanıdığım ve hürmet ettiğim bir zattı. Vasıf Çınar İttihat ve Terakki’den hocamdı... Ve temas nihayet temin edildi. Bu muhterem zatların ibram ve ısrarı üzerine, Halk Partisine girerek, fikirlerimizi parti içinde müdafaa etmek muvafık olacaktı. O zamana kadar CHF’na karşı çekingen davranan ve mütereddit tanınan arkadaşlarla, bu partiye girdik.
            27 Mayıs 1960, sabah saat 04: 36'da Ankara Radyosu'ndan yapılan bir anons, nefesini tutan insanları bir anda heyecanlandırdı. Tek haberleşme aracı olan devlet radyosundan evlere ulaşan menfur bir yalandan ibaret anonsta, ''Bugün, demokrasimizin içine düştüğü buhran ve en son müessif hadiseler dolayısıyla, kardeş kavgasına meydan vermemek maksadıyla; TSK, memleketin idaresini eline almıştır'' deniliyordu..
Böylece Türk halkı darbe ilk defa tanışmış oldu.
Reis-i Cumhur Celal Bayar Çankaya Köşkü'nde; Başbakan Adnan Menderes Kütahya'da tevkifle gözetim altına alındı. Bakanlar Kurulu ve Tahkikat Komisyonu üyeleriyle DP milletvekilleri de bulundukları mekânlardan toplanarak Harp Okuluna götürüldüler.
Demokrat Parti iktidarı ile iyi ilişkiler içinde bulunan dönemin Genelkurmay Başkanı Rüştü Erdelhun başta olmak üzere; Üst rütbeli binlerce asker ve bürokrat derhal cezaevlerine konuldu. Ülkede ilan edilen sıkıyönetim sonucu tüm DP milletvekilleri, üst derecedeki bürokratlar ve polis şefleri tek tek evlerinden alındı.
Demokrat Parti’li siyasiler yargılanmak üzere Yassıada'ya gönderildiler. Darbecilerin emir ve kademe zinciri dâhilinde hareket eden sözde mahkeme haklarında idam hükmü verdi ve 16 Eylül 1961 günü Dışişleri Bakanı Fatin Rüştü Zorlu ile Maliye Bakanı Hasan Polatkan ve 17 Eylül 1961 günü Adnan Menderes alçakça asılarak idam edildiler.
Rûhları şâd olsun. Nur ve huzur içinde yatsınlar. Allah (CC) Rahmet eylesin.
            MENDERES'İN SON DAKİKALARI
            İmralı'ya gelindiğinde, memleket içinde ve dış basında sıhhi durumu hakkında türlü spekülâsyonlara yol açan Menderes, iskeleden konulduğu misafir salonuna kadar çiçek tarhları arasındaki 100 metrelik yolu hiç kimsenin yardımı olmadan rahatça yürüdü. Ayrıca misafir salonu ile darağacı arasındaki 80 metrelik yolu da, gene aynı rahatlıkla kat etti.
İmralı Adasının etrafında ve içinde Örfi İdare Kumandanlığınca sıkı emniyet tedbirleri alınmıştı. İmralı Adası etrafında donanmaya mensup tekneler, içinde de deniz, kara ve hava askerleri görülmekteydi. Menderes'e MBK.'nin tasdik kararı, kendisine tahsis olunan misafir salonunda tefhim edildi. Cumartesiyi Pazar’a bağlıyan gece saat 01.30'da Zorlu ve Polatkan için yapılan formaliteler, Menderes için tekrarlandı. Menderes Egesel'i dinlerken korku ile sarsıldı. Fakat zamanla kendisini toparladı. Oturduğu yerde kamburunu çıkararak oturdu. Son arzusu sorulduğu zaman bir sigara istedi. Verilen Yenice sigarasını içerken şunları söyledi:
“- Dünyadan ayrıldığım şu anda, ailemi ve çocuklarımı şefkatle andığımı kendilerine bildirin. Vatanı ve milleti Allah refah içinde bıraksın.” Menderes, sabaha karşı saat 02.31'de Zorlu'nun ipe çekildiği darağacında asılarak idam edildi. Aynen Zorlu ve Polatkan gibi, idam ve infaz edilmek için darağacına götürülürken, bilekleri arkasına bağlanmıştı.
         “27 Mayıstan bir gün sonra 28 Mayıs günü, ABD Ankara Büyükelçisi Warren, darbe lideri Cemal Gürsel’in yanına Selim Sarper ile aynı arabada gidiyordu. Sarper, C. Gürsel’in yanına ABD Büyükelçisi ile girdi. Bu görüşme meyvesini çabuk verdi. Cunta kölesi kurucu meclis’te hükümetin Dışişleri Bakanı Fahri Korutürk altı saat sonra görevden alındı ve yerine Selim Sarper getirildi. 1961’de CHP’den milletvekili atanan Sarper, İnönü hükümetlerinde de Dışişleri Bakanlığı görevini yürüttü.
Yıllar sonra gizliliği kalkan ABD Diplomatik Belgeleri, Sarper’in Dışişleri Bakanlığı döneminde ABD lehine casusluk yaptığını ve Devlet Başkanı Cemal Gürsel hakkında ağır ifadeler kullandığını gösteriyordu. Dışişleri Bakanı Sarper, kendi Devlet Başkanı için ABD’ye “That Gursel was not a great brain” yazıyordu. İsmet İnönü’nün hep yumuşak elini sırtında hissettiği Sarper, TC’nin Dışişleri Bakanı mıydı?, yoksa ABD’nin Türkiye temsilcisi mi çok tartışılır. Sarper Dışişleri Bakanlığı döneminde SSCB’nden gelen her türlü normalleşme talebini hem derhal ABD’ye bildiriyor, hem de etkisiz kılıyordu.
Sarper en son 1965 ‘de CHP milletvekili seçildi. 1968 yılının Ekim ayında öldü.”
İDAMININ 52. YILINDA
(Eski Devlet Bakanı, Başbakan Yardımcısı ve Dışişleri Bakanı)
FATIN RÜŞTÜ ZORLU
1910’da İstanbul’da doğdu. Galatasaray Lisesi’nden sonra Paris Siyasal Bilgiler Okulu’nu, Cenevre Hukuk ve İktisat Fakültelerini bitirdi. Dışişleri’nde Hukuk Müşavir Yardımcısı oldu. Aynı Bakanlığın Ticaret Dairesi şefi olarak da çalıştı.
O zamanki Dışişleri Bakanı Tevfik Rüştü Aras’ ın kızı Muallâ hanımla düğünleri, 30 Ağustos 1933’te bizzat Atatürk tarafından Dolmabahçe Sarayı’nda yapıldı. Bern ve Paris Büyükelçilikleri’nde Baş katiplik görevlerinde bulundu. Moskova Büyük Elçiliği Müsteşarı oldu. Beyrut’ta Başkonsolosluk yaptı. Cumhuriyet tarihinin en ciddi, iyi ve ilkeli hariciyecilerinden biri olarak yetişti.
1950’den sonra Devlet Bakanlığı Milletlerarası İktisadi İşbirliği Genel Sekreterliği’ne getirildi. 1951’de Büyük Elçi olarak NATO’da Türkiye Daimi Temsilciliği görevine atandı.
1954’te Demokrat Parti’den Çanakkale Milletvekili seçildi. Devlet Bakanlığı ve Başbakan Yardımcılığı yaptı. İki defa Dışişleri Bakanlığı’na getirildi. Dışişleri Bakanlığı zamanında başta Kıbrıs konusu olmak üzere, Türkiye’nin dış politika ilişkilerinin gelişmesi ve gelenek doğrultusunda yerleşip kurumlaşmasında çok büyük katkılarda bulundu. Londra, Zürich ve Garanti antlaşmalarını hazırladı. İmzalanması ve hayata geçmesini sağladı. 
27 Mayıs 1960’da tutuklanarak olağanüstü Yassıada Mahkemesi’nde yargılanıp, yüksek adalet divanınca idama mahkum edildi. Yassıada da çok haksız ve insanlık dışı muamelelere maruz kaldı. Bu yüz karası ve hukukun utancı durumundaki mahkemelere adeta meydan okudu. Yine de dönemi ile ilgili bütün eylem ve işlemlerini sonuna kadar yiğitçe savundu. Cumhuriyet tarihinin en iyi ve en vatansever, Atatürkçü (Kemalist) ve milliyetçi Dışişleri Bakanı olduğunu tarihe altın harflerle yazdırdı. Her celsede mahkeme heyetine neredeyse ders verdi. Arkadaşlarının en büyük destekçisi ve moral kaynağı idi. İsyancı cunta ve cuntacılara asla taviz vermedi, asla af ve aman dilemedi. Fakat, sonunda onları buraya tıkan irade hükmünü vahşice icra etmekte gecikmedi.
16 Eylül 1961 günü kadere inanmışların rahatlığı içinde abdestini aldı, namazını kıldı. Çok yüksek ve onurlu bir tavırla Yiğitçe sehpaya çıktı. İpi boynuna kendisi geçirdi ve Allah’ın rahmetine kavuştu. Mekânı cennet olsun.
İDAMININ 52. YILINDA
( 1, 2, 3 ve 4. Dönem Menderes Hükümetleri Maliye Bakanı )
HASAN POLATKAN
            1915’te Eskişehir’de doğdu. Eskişehir Lisesi’ni ve Siyasal Bilgiler Fakültesi’ni bitirdi. Ziraat Bankası’nda Müfettiş olarak çalıştı. 1946’da Demokrat Parti’den Eskişehir Milletvekili olarak seçildi.
1946 – 1950 döneminin demokrasi, insan hakları, adalet ve hukuk mücadelesinde rol aldı. Celâl Bayar, Menderes ve arkadaşları ile bütün Türkiye’yi dolaştı. Halkı aydınlattı. Vatandaşın yaşadığı yokluk, ıstırap, sıkıntı ve mahrumiyetleri yerinde gördü.
Birinci Menderes Hükümetinde önce Çalışma Bakanlığı yaptı. Sonra Maliye Bakanlığına getirildi. Maliye bakanlığı süresince; Milli Siyaset Belgesi, Atatürk ilke ve inkılâpları ile “namuslu, dürüst, demokrat, temiz devlet-dürüst hükümet” prensibi doğrultusunda çok büyük, önemli ve değerli eser ve hizmetlere imza attı. Maliye Bakanlığını kurumlaştırdı. 
“Devletin Namusu” kavramını maliye teşkilâtına yerleştirdi. Dâhilde Ekonominin gelişmesi, uluslar arası iktisadi ilişkilerin kurulması, milli kaynakların aktive edilmesi ve dönem hükümetince sürdürülen akıl almaz kalkınma ve gelişme hızının mali motivasyonu gibi çok büyük hizmetler ifa etti. Vergi kanunlarının demokratik hukuk, insani boyut, evrensel kriter ve adalet ilkelerine uygun olarak yeniden düzenlenmesini sağladı. Liberal ekonomik düzenin yerleşmesi, imkân ve fırsat eşitliğinin yaratılması ve serbest piyasa koşullarının oluşmasına öncülük ve önderlik yaptı.
27 Mayıs 1960’a kadar bu görevde kaldı. Yassıada Olağanüstü Mahkemesinin kararı ile idama mahkûm edildi, hüküm 16 Eylül 1961 günü uygulandı. O tatlı yüz, o sevimli insan böylece yürekten inandığı  yüce yaratıcısına kavuştu. Allah rahmet eylesin. Mekânı cennet olsun.
Anıt mezar:
Bu Anıtmezar, Türk tarihinin
çok hazin bir hikâyesini sergiliyor:
            Ülkemiz 1945 yılında çok partili hayata geçtikten sonra kurulan siyasi partiler arasında Demokrat Parti’nin müstesna bir yeri vardır. 7 Ocak 1946 tarihinde Adnan Menderes ve üç arkadaşı tarafından kurulan Demokrat Parti, kısa zamanda halkın sevgi ve güvenini kazanmış, 14 Mayıs 1950 ‘de yapılan tek dereceli ilk seçimde iktidarı ele alarak memleketi 10 yıl idare etmiştir.
            Tarihimize “Demokrat Parti Dönemi” adı ile geçen bu dönemin tek Başbakanı Adnan Menderes’tir. Bu yıllar, kalkınma açısından Türkiye’nin atılım yılları olduğu gibi, dış politika bakımından da memleket güvenliğinin sağlandığı bir dönemdir. Demokratik rejimin getirmiş olduğu güven duygusu içinde Türk Milleti, geleceğine umutla bakıyor. Ve Türkün kaderi, serbest demokratik rejimle birlikte, pek açık bir suretle artık değişiyordu. 10 yıllık Demokrat Parti dönemini işte böyle özetlemek mümkündür.
            Fakat yurdumuzun bu hızlı kalkınması, ne yazık ki, 27 Mayıs 1960 tarihinde bir hükümet darbesi ile kesintiye uğradı. Demokrasinin gelenek ve teamüllerinin henüz yerleşmediği bir dönemde, türlü tesirler altında orduda kurulan bir askeri cuntanın gizlice hazırladığı darbe ile Demokrat Parti iktidarı sona erdi. Darbeyi gerçekleştiren cunta, memleket yönetimini ele aldı, ve devirdiği partinin liderleriyle birlikte 400 kadar milletvekillini de tutuklayarak Marmara Denizi’nin ortasındaki Yassıada’da gözetim altına aldı. İhtilal İdaresi, DP’li siyaset ve devlet adamlarını kendisinin seçtiği kimselerden oluşan ve “Yüksek Adalet Divanı” adını verdiği özel bir mahkemede “Anayasayı ihlal yakıştırması” ile yargılatarak, 348’ini ağır cezalara mahkum etti. İdam cezasına çarptırılan 15 kişiden olan üçünün, Başbakan ve Demokrat Parti Genel Başkanı Adnan Menderes, Dışişleri Bakanı Fatin Rüştü Zorlu ve Maliye Bakanı Hasan Polatkan’ın cezalarını yine Marmara’nın ortasında bulunan bir başka adada, İmralı Adası’nda asarak infaz eyledi.
            Fakat 27 Mayıs darbesi, Türk halkı tarafından asla tasvip görmemiş, hele üç devlet adamının darbe tarihinin üzerinden bir buçuk yıl geçtikten, yani iktidara yöneltilen suçlamaların iftira olduğu ortaya çıktıktan sonra idam edilmeleri ise, memleketteki üzüntüyü bütün bütün arttırmış, milli birlik ve beraberliğimizi sarsarak, ülkemizi iktisadi açıdan tam bir durgunluğun, rejim yönünden de şiddetli bir buhranın içerisine atmıştı. Türkiye’nin böylesine bir gerginlik içinde kalamayacağı aşikardı. 1961 yılının sonbaharında işbaşına gelen sivil idare, Yassıada hükümlüleri için arka arkaya af kanunları çıkarmaya başladı ve müebbet hapis cezasına mahkum olanları dahi birkaç yıl içerisinde serbest bırakarak cezaevlerini boşalttı. Sonra hepsinin siyasi hakları iade edildi.
            Ama, Af Kanunları, Demokratların uğradıkları haksızlıkların giderilmesi için yeterli değildi. Zira, darbe ile düşürülüp, ağır cezalara çarptırıldıktan sonra bile, Türk Politika hayatı üzerinde güçlü tesir ve nüfuzu devam ettiren ve halkımızın yanında böylesine yüksek itibara sahip bir siyasi kadronun suçlu sayılması akla da, vicdana da aykırı düşüyor ve toplumumuzu rencide ediyordu. Türk toplumu, büyük çoğunluğu ile, Demokrat Parti’nin devamı ve uzantısı olduklarını söyleyen siyasi partilere her seçimde oy veriyor, DP dönemine duyduğu özlemini bu suretle açığa vuruyordu. O halde, ortada büyük bir çelişki ve çarpıklık var demekti. Milletimizin, ihtilalin devirdiği insanları baş tacı etmesinin manası açıktı; İhtilal halka dayanmıyor, halktan destek almıyor demekti. Çarpıklık işte burde idi. Bu çarpıklığı düzeltip toplumu rahatlatabilmek için, af kanunlarının ötesine geçmenin ve bu itibarla DP’li politika ve devlet adamlarının suçsuzluklarını ilan etmenin zamanı çoktan gelmişti. Halkımızın yıllardan beri beklediği de bu idi.
            Türkiye Büyük Millet Meclisi, Nisan 1990 tarihinde yeni bir Kanun daha çıkardı. Bu kanun, eski DP’lilerin bu defa itibarlarını hukuken iade etmek suretiyle onları akladı. Ve Yassıada Mahkûmiyetini, Anayasamızın kuvvetler ayrılığı prensibi yüzünden ancak böylesine bir yolla ortadan kaldırmış oldu. İmralı Adası’nda idam edilip orada defnedilmiş olan üç devlet adamının mezarlarının da bir başka yere devlet töreni ile nakledileceği hükme bağlandı. İşte bunun üzerinedir ki; Yıldırım Akbulut hükümeti, İmralı’dan nakledilecek üç mezar için bu anıtı inşa ettirmeye başladı. Mezarların naklinin, Başbakan Menderes’in idam edildiği günün yıl dönümüne, yani 17 Eylül tarihine yetiştirilebilmesi için Anıtmezar, geceli gündüzlü bir çalışma ile 52 gün gibi rekor denilecek bir sürede tamamlandı. Truva vapuru üç şehidin yakınları ile, Demokrat Parti Milletvekillerini alarak 15 Eylül günü akşamı Sarayburnu’ndan İmralı’ya hareket etti. Mezarlar 16 Eylül Pazar günü açıldı. Ve merhumların kemikleri dini törenle üç ayrı tabuta kondu. Truva vapuru 17 Eylül Pazartesi sabahı Sarayburnu’na doğru yola çıktı.
            Cenaze namazları Muratpaşa Camii’nde kılındı ve orada düzenlenen kortej, 25 kilometre ötede bulunan Anıtmezar’a doğru yürüyüşe geçti. Kortejin başında, daha başkanlığı sırasında bu davayı ele alıp azimle takip etmiş olan Cumhurbaşkanı Turgut Özal yürüyordu. Eski başkentin sokakları yurdun her tarafından gelen insanlarla dolu idi. İmralı’dan gelen tabutları selamlamak için Türkiye’nin 73 vilayetini temsilen İstanbul’a gelen 73 heyet de Anıtmezar’a konulmak üzere getirdikleri topraklarla birlikte törende yerlerini almışlardı. Anavatan ve Doğruyol Partileri’nin merkez ve taşra teşkilatlarının tamamı orada idi.
            Halkımızın Cumhuriyet döneminin en sevilen talihsiz Başbakanı Adnan Menderes’i ve O’nun yine talihsiz kader arkadaşları Refik Koraltan ile Fatin Rütü Zolu'yu gözyaşları içinde ebedi istirahat makamlarına uğurladı.
            Bu Anıtmezar’ın çok kısa ve fakat hazin hikâyesi işte bundan ibarettir.
            Yüce Türk Milleti’nin hak ve adalet duygusunun, kadirbilirliğinin, Demokrasiye sarsılmaz bağlılığının güzel bir sembolü olan bu anıt, burada yatanların üstün hizmetleri ve aziz hatıralarıyla birlikte Türk’ün büyük meziyetlerini de gelecek kuşaklara sevgi ve saygı ile aktaracaktır.
            Ruhları şâd, mekânları Cennet olsun. Yüce Allah (CC) mağfiret eylesin...